Dolar 32,3755
Euro 34,9680
Altın 2.325,67
BİST 9.057,86
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Aksaray 24°C
Açık
Aksaray
24°C
Açık
Cts 26°C
Paz 25°C
Pts 26°C
Sal 25°C

Hâlâ Vefa Borcunu Ödemez misin Şehr-i Aksaray?

Mardin Artuklu Üniversitesi - Sanat Tarihi Bölümü - Türk-İslam Sanat Tarihi
5 Ocak 2016 00:52

“Vefa, özellikle inancımız gereği önemli bir müessesedir. Toplumun birlikteliğinde ve yükselmesinde temel taşlarından birisini teşkil eder. Hz. Peygamber (S.A.V.)“Vefasızlığı” münafıklık alametlerinden birisi olduğunu belirtmiştir.

Vefa, sadakattir. Güzeli, iyi ve hoş olanı yad etmektir. Vefa kadir kıymet bilmektir. Mevlâna’nın dediği gibi:

          Vefâ nedir, bilir misin?

          Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır.

          Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife
almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.

          Ne de güzel anlatmış Sultan Veled memleketimiz ve halkımızı:

Ey Aksaray Halkı! Bilin ki
Sizin her biriniz iki yüz cihansınız.
Her ne kadar cisim dolayısıyla yerden iseniz de
Ruh bakımından göktensiniz.
Toprakla oturuyorsanız da
Bağda ırmak suyu gibi akmaktasınız.
Ten topraktandır ve toprak olur,
Siz toprak perdesi olmaksızın umumiyetle cansınız.
Güneş yakînen yüzünü gösterdi;
Binaenaleyh neden hâlâ şüphe edersiniz.
Gonca gibi topraktan baş çıkarın,
Ne vakte kadar yerde gizleneceksiniz.
Size artık ne şerh edeyim, siz doğruluk madeni ve o madenin nakdisiniz.

Aşkta ok gibi doğru oldunuz,
Şahın elinde yay gibisiniz.
Aşk baharının güneşi doğdu,
Artık perde altında gizlenmeyin!
Dün baykuş idiniz, fakat baykuşluktan vazgeçtiniz,
Bugün neden tekrar döndünüz.
İsa, bakı sofrasını yaydı,
Eğer bundan yemezseniz yazıklar olsun!
Savaşta mübariz olursanız
Rüstemler gibi koşmanız gerekir.
Yol haramilerinin başlarını
Toprak üstüne kanlarla bulanmış olarak düşürün.
Zenci askerlerini ne vakte kadar şikâyet edeceksiniz.
Veledin yüzünü mademki gördünüz,
Bundan böyle aylar ve yıllarla âmândasınız.

          Peki, Aksaray halkı ne yaptı? Kendilerine, kurduğu şehri emanet eden Sultan’ın ahdine nasıl bir sadakat gösterdi dersiniz. Sadece bir iki kamu binasında  isminin olduğu tabelalar  ve parklarda zikredilen içi boş bir “Kılıçarslan”… Bu ise ahde vefa değil; bu emaneti hakkıyla muhafaza etmek değildir.

Sultan Mesut’tan sonra Anadolu Selçuklu tahtına II. Kılıç Arslan (1155-1192) geçti. Sultan, aynen IV. Archelaus gibi şehri 1155 yılında yeniden kurdu. Şehirde, kendisi için bir saray, cami ve mescitler, hanlar, hamamlar, zaviyeler, askeri mekanlar yaptırmış, Azerbaycan’dan da bu şehre gaziler, alimler ve tüccarlar getirterek iskanını daha da kuvvetlendirmiştir. Bu şehre gayr-i Müslimleri almamıştır. Bizatihi Sultanın nezaretinde imar ve iskan edilen şehir Sultanın çoğu zaman kaldığı ve ordularının hareket noktası olduğu için  Sonya, Dar’üz- Zafer, Dar’ül-Cihad ve Dar’ül-Ribat isimleriyle anılmıştır.”[1]

Yüce Sultan Türk geleneklerine göre kurduğu ve İslâmi ahlak ve adâbına göre şekillendirdiği Aksaray’ın surları önünde 1192 yılında vefat etti.

Aksaray halkı ise şehri kuran Ulu sultana karşı vefasızlıkta Sultanın kemiklerini sızlattı. Sultanın şehir merkezine gelen yolcu ve tüccarların ağırlanması için yaptırdığı kervansarayı yıktık. 1985 yılında daha modern ve çağdaş(!) görünümlü bir han için, önünde vefat ettiği surları apartmanlara temel yaptık. Halkım temizlensin diye inşa ettirdiği hamamı önce terk ettik, sonra çöplük yaptık. Şehremin kazsını gerçekleştirdi belki ihya ederim diye ama hâlâ bir tuğla koyan yok bu hamamı kurtaralım diye.

Yüce sultan hastalarım şifa bulsun diye bir Şifâhane inşa ettirdi. Uzun zaman ayakta kalan tarihi binanın önce iki duvarı ayakta iken sonra bir tanesini kaldırdık. Geriye 20 m. sadece tek duvarını da sindiremedi koca şehir ve 2015 yılının ilk gününde onu da ortadan kaldırdık.

Gelen giden yolcular, tüccarlar dinlensin diye bir han inşa ettirdi. Alay Han’ın sadece üç duvarı sağlam gelebildi günümüze. Vakıflar İdaresi ise restorasyonunu yaparak yıkılmaktan kurtardı tek yadigârı.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen hâlâ bitmiş bir şey yok. Mesela bir ara gündemde olan üniversitemize ulu sultanımızın adı verilebilir. Onun adı kendi kurduğu şehirde bir ilim yuvasında yaşatılması kadar anlamlı bir şey yok sanırım.

2012 yılında yayımlanan Kırk bir Kere Aksaray Dergisi’nin 2. Sayısında bu fakir tarafından kaleme alınan “857 Yıllık Vefa Borcu” isimli yazımda bir teklifim olmuştu

[1] Zekai Erdal, “857 Yıllık Vefa Borcu”, Kırk Bir Kere Aksaray, S: 2, s. 42-45.

“…surları önünde öldüğü şehrin içinde; kendisinin yaptırdığı camide, ruhunu şad etmek için hatimler indirerek, mevlitler okutarak bir nebze olsun O yüce Sultan’a vefasızlığımızı unutturmak gerekir.”

Hatim/mevlid teklifimi sayın Haluk Başkan’a da arz etmiştim. Kendileri Ulu sultanın ölüm tarihi belli ise hatim/mevlidi seve seve yapacağını söylemişti.

Prof. Dr. Abdulhaluk Çay’ın kaleme alınan ve 1987 yılında Ankara’da basılan II. Kılıç Arslan isimli kitaba göre Ulu Sultan 26 Ağustos 1192 tarihinde vefat etmiştir.

          Sayın Haluk Başkanım: hem Aksaraylı, hemde şehr-i Aksaray’ın şehremini olarak Ulu Sultan’ın vefat ettiği 26 Ağustos tarihinde, geleneksel hale getirmek şartıyla sizin himayenizde yüce sultanın inşa ettirdiği Ulu Cami’de Sultan Kılıç Arslan ruhuna bir hatim ve mevlid okutmanız bir vefa borcudur.

Ortalıkta ne olduğu belli olmayan ve muhtelif isim ve kılıklarla gezen, karnı ve sırtı belli olmayan mercimek kılıklı insanlar olması nedeniyle bazı konularda hakkımın yenildiğini düşünerek ve tam da yerinde olması nedeniyle Belediye riyasetinin bir vefa borcunun da şahsıma yönelik olduğunu hatırlatmak isterim.

Merak erdenlere söyleyeyim: Herkesçe malum Aksaray Belediyesi’nin yeni amblemi/logosu. Tek başlı ve çift gövdeli aslan figürünü belediye tarafından amblem olarak kullanılması bizatihi şahsım tarafından hem de sayın N. Palta’nın reisliği döneminde teklif edildi. Ancak kendileri halk ile çok içli dışlı olduğu için(!) bu fakirle görüşmedi. Ancak kendisine bağlı bir daire amiri tarafından teklifim kendilerine iletildi. Kır Bir Kere Aksaray isimli derginin 2. Sayısındaki “857 yıllık vefa borcu” isimli yazımda bu teklifi yaptığımı okuyanlar görecektir.  Bu aslan figürünün şahsım tarafından belediyenin amblem/logo olarak kullanılmasına yönelik teklifimin 1. Şahidi mevcut Belediye Başkan yardımcısı sayın Mustafa Karahancı’dır. Bu nedenle Sayın Haluk Başkan’ım Alay Han’ın kapsındaki tek başlı çift gövdeli aslan figürünün belediyenin logosu olarak kullanılmasını size kim tarafından, nasıl teklif edildi bilmem. Ya da sizin nazarınızda bu fiiliyatın fikir babası ya da emektarı kimdir bilmem. Ancak onlar benim hakkımı yediler ve benim teklifimi çalarak kendilerini size tanıttılar.

Sayın Başkanım, Başta Ulu Sultanın ruhunu şad etmek için yapacağınız hatim ve mevlid, sonrasında bu fakirin yenen hakkının iadesi için vefa borcunu ödemenizi temenni ederim.

Haşiye: Sayın Erdoğan Kaya, 31 Aralık 2015 tarihi itibariyle tebligatınızı aldım bilginize.

YORUMLAR

Yorumu Cevapla [ Yoruma cevap yazmaktan vazgeç ]

  1. Recep Çelik dedi ki:

    Sayın hocam emeğinize saygısı olmayan kişi olarak bahsettiğiniz turizm müdürü mü?

    1. zekai erdal dedi ki:

      Sayın Receb Bey,
      Logo fikrini ben zamanında ilgililere ilettim. sonrasında görevim gereği Aksaray’dan ayrıldım. il dışında olmam nedeniyle benim fikrimi kim çaldı, ilgili makamlara nasıl aktardı ve benim emeğime nasıl çöreklendi bilgim yok. Belediye’deki logo çalışmalarını takip edenlere sormak lazım. en iyisini bilen onlardır.
      saygılarımla
      zekai erdal