İstanbul’un Fethi ve Aksaray
Dünya tarihine yön veren müstesna bir zafer olan İstanbul’un Fethi şüphesiz ki, dünya var oldukça konuşulacak bir hadisedir. Aslında sadece bir hadise de değildir. Bir milattır. Bir uyanıştır. Bir değişimdir. Bir gelişimdir. Bir çağ kapanmasıdır ve bir çağ açılmasıdır. Evet, İstanbul’un Fethi insanlığın buhrandan kurtulması, karanlıklardan aydınlığa kavuşmasıdır.
Ortaçağ Avrupası’nda psikolojik sorun yaşayanlar (özellikle de kadınlar) içlerine cin, şeytan girmiş denilerek yakılıyor, kaynar sularda haşlanıyor, çivileniyor, akla hayale sığmayacak yöntemlerle işkenceye tabi tutuluyordu. Aynı dönemde, hatta Selçuklular’da görülen yöntem ise tam tersiydi. Ruhsal sorunlar yaşayan hastalar, özel bir ilgi ve alaka ile karşılanır, müzik terapisiyle hastalığı tedavi etmeye çalışılırdı. İşte böyle medeni ve insani bir milletin cehalet ve hastalık hatta zulüm altındaki halka bir hediyesidir İstanbul’un Fethi…
İstanbul Fethi, diğer insanların da muasır medeniyet seviyesine çıkma şansını yakalamasıdır. Fatih’in maddi ve manevi ordusuyla tanışan Bizanslılar bu medeni milletle tanışınca insan olduklarını anlamışlardır. Çünkü, zalim ve gaddar yöneticileri tavuklarının yumurtlamasını bile denetlerken, Osmanlılar döneminde yanlış karar veren padişahın dahi mahkemede yargılandığına şahit olunca, insanlığın, medeniyetin, şerefin, haysiyetin ne olduğunu anlamıştır. Anlamak ne kelime, gördükleri ve yaşadıkları karşısında şaşkına dönmüştür!
Onları aslında şaşkına çeviren sadece alınmaz zannettikleri Konstantinapol’ün düşmesi değildi. Daha önce yirmi dokuz defa kuşatılan, kalın surları dövülen bir şehrin düşmesi elbette şaşırtmıştı, üzmüştü hatta kahretmişti onları ama onları şaşırtan başka bir şeydi: Adalet!
Fetih’ten sonra harabeye dönen şehri imar etmek için Anadolu’dan (özellikle de Aksaray merkezden ve Sofular Mahallesi’nde yaşayanların iskânıyla İstanbul’da aynı isimle semtler kurulmuştur ki; aynı isimle devam etmektedir hayat…) insanlar getiren Fatih’in bu tercihi ilk başta eleştirilse de sonradan ne kadar doğru olduğu anlaşılmıştır. Fatih bunu yaparken, hem harap bir şehri çok kısa bir zamanda imar etmiş hem de devamlı sorun çıkaran Karamanoğulları’nın nüfus potansiyelini en aza indirerek bertaraf etmiştir.
Böyle zeki, cihanşümul, kararlı bir padişahın çalışkanlığı herkesi etkiliyordu. Fatih Sultan Mehmet, fetihten hemen sonra camiye çevirdiği Ayasofya’dan daha haşmetli, onun kubbesinden daha yüksek bir cami yaptırmak istedi. Bunun için Rum mimar İpsilanti’ye emir verdi. Fakat, Rum mimar Ayasofya’dan daha heybetli bir camiyi kıskanmasından dolayı Fatih’in haberi olmadan kubbeyi taşıyacak olan mermer sütunlardan bazılarını kestirmiştir. Bunu haber alan Fatih Sultan Mehmet sinirine hakim olamayarak ani bir kararlarla İpsitanti’nin ellerinin kesilmesini emreder.
Osmanlı’nın adaletine güvenen Rum mimar, soluğu doğru mahkemede alır. Durumu arz eder. Kadı Sarı Hızır Çelebi Fatih’i huzura çağırtır ve yargılama sonucunda Kur’ân-ı Kerim’in “kısasa kısas” emrettiğini söyleyerek, padişahın da ellerinin kesilmesine karar verir. Fatih, bu cevaba itiraz etmez. Fakat, bu tabloya itiraz eden, padişahı mahkemeye şikayet edenden başkası değildir. Rum mimar, bu adalet karşısında şikayetini geri aldığını söyler. Ve bu yüce ve mükemmel din karşısında İslamiyet’i seçer.
Rum mimarı şaşırtan bu yüce ve ekmel dinin temsilcisi olan Fatih Sultan Mehmet’i kim ufukların ve gönüllerin sultanı yapmıştır? Nasıl bir güç etki etmiştir padişahın şahsiyetine…
Fatih’i fatih yapanlardan en önemlisi maneviyattır. Fatih’in manevi mimarı da başta Akşemsettin olmak üzere gönül erleridir. Ebu Eyüp El-Ensari’nin mezarını eliyle koymuş gibi rahatça bulan da Akşemsettin’den başkası değildir. Fatih’in tahtı-tacı bırakıp, yanına yerleşmek istediğini haber alan Akşemsettin’in devletin idaresinde zafiyet olmasın diye başkent İslambol’dan Göynük’e gittiğini biliyoruz. Pekala, Fatih’i bu kadar etkileyen Akşemsettin’i kimlerin etkilediğini biliyor muyuz?
Akşemsettin’in hocası bilindiği gibi Hacı Bayram-ı Veli’dir. Hacı Bayram’ın veli olmasında, tabir-i caizse pişmesinde büyük emeği olan Somuncu Baba olarak tanınan son sekiz senesini Aksaray’da geçiren Şeyh Hamid-i Aksarayidir.
Haklı ve tabi bir gururla Aksaraylılar, “İstanbul’u fetheden ruhun mayası Aksaray’dadır” dese yalan olmaz.
Fethin manasını idrak etmek için, 29 Mayıs 1453 sabahında “Allah Allah” nidalarıyla yeri-göğü inleten, kerpetenlerle surun dişlerini söken askerlerden kaçı Aksaraylıdır sorusunun cevabını aramak yerine, Fatih’i Fatih yapanların kim olduğunu araştırmak kanaatimce daha isabetli olacaktır.
Aksaray Belediyesi isabetli bir kararla Somuncu Baba Külliyesi’ni başlatmış bulunuyor. Aksaraylılar bu külliyede gönüller sultanı Şeyh Hamidüddin’e dua ederken, İstanbul’un Fethi’nin manevi mimarlarını da unutmayacaktır. Tarih şuurunun en müşahhas yerlerinden olacak bu külliye milli benliğin gelişmesine şeksiz ve şüphesiz katkıda bulunacaktır.
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşı çoktan geçen bizler ecdadımıza, vatanımızın birliğine, kardeşliğimizin pekişmesine, ay-yıldızlı bayrağımızın ebediyen dalgalanmasına, şehadetleri dinin temeli Ezan-ı Muhammediye’nin semalardan dinmemesine o kadar çok dua edelim ki, bizi geçmek için çabalasınlar, olmaz mı?