Ne Güzelsin Bozkırım
Bozkır tüm haşmetiyle sarıya… Kızıla boyanır. Güneşin rengi al kırmızıya çalıp, sarının üzerine kızıl kızıl gölgeler attıkça, sabah şafak renginin çağrışımları akşam da görünür.
Bakıldığında sabah mı, güneş mi doğmakta yoksa; akşam mı olmakta, güneş annesinin karnına mı dönmekte? Şaşılası bir “zamansız” his yaratmakta…
Her ne kadar denizde güneşin batması şiirlere konu olmaktaysa da, ozanlara duygu, ressamlara esin yaratmaktaysa da; bu diyarları gören, gezen, hele peri bacalarından güneşi uğurlayan her kes bir defa baktı mı bu masal diyarına, bir daha bu duygu yükünden ömrü billah kurtulamaz.
Esir olunan bu güzelliğin büyüsüyle bir daha, bir daha seyir tepelerinin gezgini olunur. Her gidildiğinde, her akşam saatinde bakıldığında; hep ilk kez görüyormuşsunuz izlenimi verir. Aynı şaşkınlığı, aynı hoş zamansızlık duygusunu yeniden yaşatır.
Dümdüz giderken ufka ilerliyormuş gibi,varılacak tek yerin ufuk çizgisi imiş gibi hissedildiği yollardan ilerlediğinizde, sizi ya Ihlara Vadisi’nin inanılmaz derinliği karşılar, ya da tam tersine Melendiz Dağlarının morumsu sıralanışı şaşırtır. Biraz daha ilerlediğinizde Hasan Dağının karlı bulutlu taçlar taktığı zirvenin haşmetiyle olduğunuz yerde saygı duruşuna geçersiniz. Bu haşmet karşısında, reverans yapma isteğine kapılırsınız.
Bu reveransla eğilindiğinde bir de bakılır ki; Hasandağının eteğinde ,üzerinde mor çiçekleriyle sereserpe uzanan helvadere göleti gümüş renkleriyle pırıl pırıl yanar. Gece de… gündüz de ışıldar… Başınızı bir dağa bir suya bakma ihtiyacıyla bir kaldırır bir indirir, sonra da bir gören oldu mu bu şaşkın durumumu diye kızararak, mahcupça çevreye bakarsınız.
Eğer sağa değil de sola düştüyse bozkır yolculuğunuz, sağda Kızlar Manastırı ve eteğinde göleti size el sallar… Yol yukarıya doğru bir kıvrımla taş sokaklar kenarına sıralanmış üç çatılı Rum Köşklerinin haşmeti içine düşürüverir sizi. Hangi binaya baksam şeklinde ilerleyince yeni bir vadinin başına geliverirsiniz. İçinden akarsuyun geçtiği, her tarafında yüksek kiliseler ve mağaralarla Güzelyurt (Gelveri) ilçemize merhaba dersiniz.
Buradan ayrılıp tekrar sola ilerlemeye devam ederseniz. Bir krater Gölü çıkar. Narlı Göl. Kalp şeklindedir. Pıtır pıtır suların kaynadığı kıyısını yürüyerek dolaşırsanız, her bir ağacın, dalın altında bir kuş ailesinin yavrulamak için burayı seçtiğini anlar. Rahatsız etmeden, bu güzelliğin, sihrin, büyünün bozulmasını istemeden sesinizi kısmak, ayak uçlarınızda yürümek istersiniz.
Eğer Güzelyurt vadisinden sağa doğru ilerlerseniz, bu vadinin kilometrelerce devam ettiği şahane kiliseler, peribacaları, mağaraların sıralandığı ,seslendiğinizde, sonsuzluğun size yankılanarak yanıt verdiği Belisırma köyüne ulaşırsınız. Orada ırmak üstüne ahşap sedirlere serilip, altınızdan geçmekte olan suya elinizi daldırarak, yazsa ayağınızı sokarak nefis balık ziyafetinizi yapabilirsiniz. Tarihi dokuya ve inanılmaz manzaraya aşık olarak…
Biz ne şanslı insanlarız biliyor muyuz? Güneş de Ay da en güzel bizim vadimizde, dağımızda, bozkırımızda renklerini sunmakta… Tabi bakmakla görmek arsındaki farkı bilene.
Her mevsimi doyasıyla yaşadığımız, Baharda papatyaların, gelinciklerin böylesi güzel açtığı, kışın beyazın böylesi seriliverdiği, sonbaharda sarının tüm tonlarının sadece buralarda görüldüğü… Yaz mevsimlerinde ne bunalttığı ne yaktığı,ne terlettiği yayla havasıyla…
Hey benim bozkırım… Güzel Anadolum.
hocam harika olmuş. tebrikler.