Eğer babanız hayattaysa; sırtınızı dayadığınız koca bir dağa sahipsiniz demektir. “Baba” ; güven, huzur ,umut sevgi ve saygı kavramlarının ta kendisidir. İşte bu yüzdendir O aramızdan ayrıldığında, boşlukta kalıveren bir vazo gibi kırılmamız. İşte bundandır güvenecek bir dal aramamız ve bulamamamız. Bundandır dertleşecek, akıl alacak ,elimizi uzattığımızda el verecek kimseye ulaşamamız.
- Bizim babalarımızın o sert görünüşünün altındaki, sımsıcak, şefkatli ve sevgi dolu yüreği hiçbir yerde bulamamamız, o sevdiğini belli etmenin ayıp sayıldığı dönemlerin adamı olduğundan , belki hiç başımızı dahi okşamadan göçüp gittiyse de, ne çok sevildiğimizi bilip, o sevginin benzerine bile yaklaşamamız…
- O; annelerimize, “kızına de şöyle yapsın, oğluna de bunu yapmasın” diye kendisinin diyemediklerini tembihlemesindeki ,herşeyin farkında olduğunu, bizi çok yakından takip ettiğini bildirip,ama sanki haberi yokmuş gibi davranmasıyla sessiz uyarılarını algılamamız. Sağladığı olağanüstü duruşla, bizim O’nu insanüstü bir canlı zannettiğimiz… Gülerse , ağlarsa çok şaşırırdığımız, yemese de acıkmaz, yorulmaz, düşmez, hasta olmaz, üşümez, hep ama hep ayakta sapasağlam çalışır, bizim her istediğimizi alır diye tanıdığımız. Hiç “yok” dediğini duymadığımız. “Gerçekten öyle miydi acaba ?”diye , o gittikten sonra düşündüğümüz.
- Hep “tamam, peki…sen şu karneyi al bakalım da…” gibi sözler duyduğumuz. Bir gün tam unuttuğunu sandığımız, hatta bizim bile unuttuğumuz bir anda, o istediğimiz her neyse gerçekleştiriveren… Bizim mucizemiz.
- O düşmeyen, hasta olmayan, korktuğumuz ,saydığımız sevdiğimiz, bizim eşşsiz insanımız, örnek adamımız, büyüyünce erkek çocukların “aynısı” olmayı umduğu, kız çocukların “aynısından koca bulmayı” hayal ettiği insan; Babamız, birden bire ,koskoca bir çınar gibi devriliverip aramızdan çekip gidince, şaşkınlığımızın acımızı da aştığı yüce insan. Arkamızdan tuzla un gibi ufalanıverip yok olan dağımız.
- Biz şimdi “babam sağolsun” diyemeden, akıl alamadan, varlığının güvenini duyamadan ,nasıl yaşanacağını bilemeden,yaşadığımız büyük boşluğa bırakarak yalnızlığımızı; yaşımız ,konumumuz ne olursa olsun, tam bir darbe yediğimiz…
- Sonrasında ise; “babam derdi ki” cümlelerini kurduğumuz… “Acaba O olsa bu konuda bana ne önerirdi” hayalini kurmaktan kendimizi alamadığımız, O’NSUZ ama yine O’NUNLA yaşadığımız bir ömre devam etmeye çalıştığımız. Gülümseyerek andığımız : sokakta oynarken, daha okula bile başlamadığımız yıllarda; “benim babam, senin babanı döver” diye kavga ettiğimiz günlere dalıp gittiğimiz yavrularımızın neşeli seslerinde…
- Ve yine o seslerin koşarak yanımıza gelip; “baba arkadaşımın babası seni dövebilir mi? ” Sorusuna
- “babam ne derdi acaba” diye düşünmeden kendimizi alamadığımız…
Saliha TOPRAK