Dolar 32,3367
Euro 35,1613
Altın 2.242,18
BİST 8.718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Aksaray 15°C
Az Bulutlu
Aksaray
15°C
Az Bulutlu
Çar 6°C
Per 8°C
Cum 8°C
Cts 11°C

Öz Üretim

Deniz Kurtoğlu / haberaksaray.com
25 Kasım 2016 16:05

Bu kavram yeni kullanılmaya başlandı. Ben de ilk defa kullanıyorum.

Ülkeler, ya da şehirler veya şirketler ekonomik alanda durum tespiti yaparlarken mukayeseli bir sistemi kullanırlar.

Mukayese veya karşılaştırma  iki farklı uygulamayı gerektirir. Birincisi o mukayeseye esas aldığınız  ülke, kurum her ne ise  aldığı mesafeyi yine kendi geçmiş veriler ile karşılaştırıp, önceki dönemlere göre ne kadarlık bir farkın olduğunu ortaya koymak, ikincisi ise diğer ülkelerin aynı zaman dilimi içinde ki yerini belirlemek için yapılan karşılaştırmalardır.

Mesela. Ülkemizi ele alalım. Türkiye 2015 yılında, bir önceki yani 2014 yılı ekonomik verilerine göre % 3.8 büyümüştür, denildiğinde ülkemizin yıllar içerisinde nasıl bir ekonomik performansı oluşturduğunu anlatmaya çalışırız.

Yine. Ülkemizin diğer ülkeler için aynı zaman diliminde ki yerini belirlemek için ise karşılaştırma yaptığımız ülkenin büyüme hızı ile yerini ve sıralamasını belirlemeye çalışırız. Hindistan 2015 yılında % 8, Çin %6, ABD %2 ve Rusya % -1 derken ülkemizi diğerleri ile mukayese etmiş oluruz.

Bir de şu iki kavramı yer yer birbirinin yerine ikame ederek kullanırız. Büyüme ve Kalkınma. Bu kavramlar ekonomik literatürde birbirine yakın gibi durmasına karşın farklı anlamları ifade eder.

Büyüme. Bir ülkenin nicelik alanında kullandığımız bir kavramdır. Mesela Milli gelirdeki rakamsal artış, Gayrisafi Milli gelirdeki yine farklılıklar, fert başına düşen Milli gelirdeki artış ve azalışlar, ekonomik gelişmede ki oransal değişimler gibi.

Kalkınma ise daha kapsamlı ve toplumun nitelik alanında aldığı konumu ifade eder. Yaşam standartlarının yükselmesi, insan hak ve özgürlüklerinde ki gelişmeler, hukukun üstünlüğü, eğitim seviyeleri, yaşam kalitesi, sağlıklı gerek kendi ile barışık gerekse toplumla ve dünya ile barışık nesillerin yetişmesi gibi.

Bu iki kavram söylediğimiz gibi birbirine yakın gibi dururken, ters köşe yaptıkları da olur. Yani büyüme hızınız normal iken, hukuk ve adalet siteminiz çökmüş olabilir. Fert başına düşen milli geliriniz yüksekte cereyan ederken insanların ruh ve kafa sağlıklarının yerinde olmadığı belki de canavarlaştığı bir toplum yaratmış olursunuz.

Türkiye’mizde ve çevre ülkelerde bu farklı tabloları görmek mümkündür. Çevremizde her gün yaşadığımız olayların tekrar tekrar yazıya dökülmesini arzu etmiyorum. Ne halde olduğumuz toplumsal ahengin nasıl korkuya ve tedirginliğe, eğitim derken insanlarımızın nasıl bir bencillik ve imtiyaz yaratmaya dönük davranışlar sergilediği hepimizin malumudur.

Peki. Öz Üretim derken neden lafı buralara getirdik. Şundan 1970 lerde Ülkenin nüfusunun % 65-70 köylerde yaşarken, köyden kente göç sayesinde bu oran tersine döndü. Mini aile işletmelerinde ev ekonomisi ve öz üretim denen şey ortadan kalktı. Verimli topraklarımızı fabrika ve konut alanlarına dönüştürdük. Elimizde tarıma ayırdığımız toprakları da yorduk.

Kısaca insanlarımız tüketime kaydı. Tüketim ekonomisi kamçılandı. Köy gibi tarım ve hayvancılık yapmaya elverişli alanları en faydalı hale getirmemiz gerekir iken, köyde yaşayanlarımız bile sabah atlayıp arabasına şehre markete girip ihtiyaçları giderir hale geldik. Onun için üretim fabrikasyon hale geldi.

Şimdi görüyoruz ki ne kadar yanlış yapmışız. Tabidir ki ülke sanayileşecek. Buralarda da insana ve çalışana ihtiyaç var. Ama bir şey var ki bir insanı bir aileyi üretimden koparır, tamamen tüketici yaparsanız onu tekrar geri döndürmek mümkün olmuyor.

Ve maalesef bugün geçmişe göre kendimize yeten üç-beş ülkeden biri iken şimdi bir çok üründe kendimize yetemiyoruz.

Tarım veya toprakla uğraşmak onur kırıcı bir durum değildir. Çoğumuzun dudak bükerek söylediği çiftçilik mesleği bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz mesleklerden biridir. Ancak her nedense bu konuda yeteri kadar girişimde bulunmuyoruz. Daha bilinçli  daha verimli kullanmak için bunca işletme açmamıza rağmen mesela hayvancılığı bir türlü yerli yerine oturtamadık.

Öz Üretimi artırmamız gerektiği kadar, piyasayı kontrol eden devlet mekanizmalarını da terk ettik. Sübvansiyon. Taban fiyat uygulamaları, piyasayı kontrol eden kurumları tekrar gündeme getirmeliyiz. Destek bu şekilde sağlanmalı. Destek tarlaya tapana değil üretime verilmeli.

Hani kılavuzu karga olanın derler ya. Bizde Şeker pancarı, pamuk, buğday, tütün, fındık,  vesair gibi dünyaya kendini kabul ettirmiş çok kaliteli ürünlerimiz heder olup gidiyor. Şeker pancarından şeker üretimi en sağlıklı yöntem iken, fabrikaları  satıp mısır şerbetine yol açılmış oluyor. En kaliteli pamuk bizde yetişirken dışardan pamuk ithal ediyoruz. Elalemin aklı ile yol bu kadar alınır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.