Dolar 32,3355
Euro 35,1734
Altın 2.241,30
BİST 8.718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Aksaray 15°C
Az Bulutlu
Aksaray
15°C
Az Bulutlu
Çar 6°C
Per 8°C
Cum 8°C
Cts 11°C

Şeyh Abdurrahman Bin Yusuf el-Aksarâyî

Araştırmacı Yazar
30 Temmuz 2017 20:59

AKSARAYLI BÜYÜK BİR ÂLİM

Büyük İslam İlmihali Müellifi

ŞEYH ABDURRAHMAN BİN YUSUF el-AKSARÂYÎ

Güneşin nurunun bir kızıl gonca gül gibi kızardığı ve biraz­dan batıp kaybolacağı bir anda, hocası Şeyh Mahmud Mazdekânî hazretleri ile birlikte hankâhın yakınındaki Ulu Çay boyunca yü­rüyordu Molla Hamid.

                – Efendim bu Ulu Çay nereye dökülür?

                – Hamid’im bu coşkun çay, Engürü tarafındaki Tuz Çölü’ne varır.

                – Bu coşkun çay hep böyle çağlar mı efendim?

                -Ben hep çağlar gördüm, nice kere sel gördüm ancak bi­linmez ki Hamid’im, belki bu dere ulemanın burada bulunması gibidir, beldede âlimler yetiştirilip din, ihya edildikçe, belde hal­kının taate ve ibadete olan düşkünlüğü devam ettikçe bu dere de onların gönülleri gibi çağlar durur. Kim bilir ilim unutulduğunda, Hak katındakilere merak kaybolup, ilgi ve alaka dünyaya yöneldi­ğinde de bu dere kurur, yok olur.”

(Somuncu Baba Sırr-ı Esrâr romanından…)

Evet, ne yazık ki ırmağımız kurudu… Şükür ki yok olmadı ancak artık çok az akıyor! Ve ne yazık ki hayatta insanın suya olan ihtiyacı kadar önemli olan âlimlerimizin de sayıları gün geçtikçe azalıyor!

Geçmişimiz elbette övünç kaynağımızdır ancak bu demek değildir ki geçmişimizle sadece övünelim. Asıl olan, geçmişin övünç kaynaklarından güç alarak yeni şeyler üretebilmek değil midir?

Memleketimi hakikaten seviyorum ve her geçen gün ona hayranlığım daha da artıyor. Mesela Ervâh Kabristanımızda iki müçtehid imamın defnolunduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. İmamlardan biri Miladî 1241’de vefat eden İmam Yahya ibn-i Abdullah iken, diğeri ise Miladî 1359’da vefat eden, el-İmâm, el-Habîr, eş-Şehîd, el-İbâd diye vasıflandırılan Şerâfeddîn Ali Şîr ibn-i Muhammed’dir. Allah onlardan razı olsun.

İşte Ulu Irmak’ımızın coştuğu, çağlayarak gürül gürül aktığı o eski zamanlarda bir âlimimiz daha vardı ki bugün o âlimimizin eseri birçok evde bulunduğu halde belki de bizler kendisinden bîhaber olarak yaşadık. O Aksaraylı alîmimiz Şeyh Abdurrahman bin Yusuf el-Aksarâyî’dir Eseri ise dinî konularda bugün birçok kişinin başvurduğu “İmâdü’l-İslâm”dır.

70’den fazla nüshası tespit edilmiş olan İmâdü’l-İslâm, günümüzde İslam’ın Temel Kitabı Büyük İslam İlmihali adıyla Mehmet Rahmi Efendi tarafından sadeleştirilerek yayımlanmıştır.

Mehmet Rahmi Efendi’nin üzerinde çalıştığı bu eser ve eserin müellifi ile ilgili bizlere sunduğu bilgileri sizlere aktarmak istiyorum. Detaylı bilgilere eserin kendisinden ve TDV İslam Ansiklopedi’sinin İmâdü’l-İslâm başlıklı yazısından ulaşabilirsiniz.

Eser ve Müellifi

Müellif Şeyh Abdurrahman bin Yusuf, Hicri 800 yıllarında yaşamış Türk-İslam meşayih ve âlimlerindendir. Şeyh Abdurrahman Efendi, döneminin büyük âlimlerinden olan Şeyh Cemaleddîn-i Aksarâyî’den yetişmiştir.

Müellifin İmâdü’l-İslâm ismini verdiği eserin aslı, Mevlânâ Abdülazîz Fârisî tarafından Farsça olarak yazılmış olan Umdetü’l-İslâm(İslam’ın Temeli) adlı kitaptır.

Müellif, o zamanlar Anadolu’da yaşayan Müslüman Türkler arasında, fıkıh ve ahlak üzerine yazılmış Türkçe kitapların yok denecek kadar az bulunmasına üzülerek Umdetü’l-İslâm’ı Türkçeye tercüme etmek istemiş ve bu kitabı Farsça’dan Türkçeye tercüme etmiştir.

Müellif, döneminde dini eserlerin Arapça ile yazılmasına rağmen Türkçe yazdığı bu eserinin Türkçe yazıldığı için yadırganacağı endişesiyle, eserinin girişinde dil konusu üzerinde de durmuş ve Peygamberlerin ümmetlerine kendi dilleriyle hitap ettiklerine dair ayetten hareketle Türkçe konuşan halk için Türkçe kitaplar yazılmasının gereğine dikkat çekmiştir. “Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik.” (İbrahim 14/4)

Müellif, Umdetü’l-İslâm eserini baştan telif edercesine genişletmiş ve hazırlamış olduğu yeni kitaba İmâdü’l-İslâm adını vermiştir.

Mehmet Rahmi Efendi’nin verdiği bilgiye göre müellif, eserin aslındaki seksen beş parçaya kendi araştırmalarının neticesinde altmış parça muteber din kitabından gerekli yerlerde mes’eleler ve hadisler ilave ederek eserin tercümesini aslından daha büyük ve önemli bir telif olarak ortaya çıkarmıştır. Hatta müellif, Umdetü’l-İslâm kitabının tertibi üzere (İman, Namaz, Oruç, Zekât ve Hac) kitapları tamam olduktan sonra buna (Ölüm ve Kabir Halleri Kitabı, Haklar Kitabı, Adab Kitabı ve Ahiret Kitabı) kısımlarını da telif edip ekleyerek esere, tam ve mükemmel bir İslam İlmihali bütünlüğünü kazandırmıştır.

Eserin Özellikleri Hakkında Mehmet Rahmi Efendi’nin Görüşleri

Mehmet Rahmi Efendi der ki;

“Eserin dikkati çeken en önemli özelliği; hemen her paragrafında yararlanılan kaynakların zikredilmesidir. Öyle ki müellif, hiç bir indi tefsire (yani herkesçe kabul edilebilecek bir temele bağlanamayıp yalnız kendi kanısına dayanan bir tefsire) ve boş mülahazaya yer vermemiştir. Böylece din hükümleri, bütün temel bilgileriyle özleştirilmiş ve her fikrin kaynağı açıkça belirtilmiş olarak eşsiz bir abide gibi inşa ve tertip edilmiştir.

                Ayrıca söylemek gerekir ki, kaynak olarak alınan eserlerin hepsi de Ebu Hanife mezhebi üzere yazılmış en güvenilir eserlerdir. Kaynak olarak seçilen bu muteber kitapların sayısının 145 olduğunu söylemek, bu eserin ne büyük bir inceleme ve araştırma mahsulü olduğunu göstermeye yeter.

                Diğer taraftan müellifin, zahir ilimlerinde olduğu kadar batın ilimlerinde de marifet sahibi bir tasavvuf ehli oluşu, eserin değerini daha da arttırmaktadır. Bilindiği gibi şeriat, zahir ve batın ilimlerini de tevhid eden bir ilahi müessese olduğu için onu en iyi anlayan ve anlatan kimseler, İmam-ı Gazali, Ebu’l-Leys Semerkandi ve diğerleri gibi, iç ve dış ilimlerde mar’ifet sahibi olanlardır. Tam ve gerçek bir tevhid ve tasavvuf bilgisi olmadan şeriatın anlaşılması, anlatılması ve yaşanması da mümkün değildir.           İşte bu bakımdan müellifin dış ve iç ilimlerdeki marifeti, eserde yer yer kendini gösteren en önemli özelliklerinden biridir. Öyle ki, bazı yerlerde öz olarak açıklanan ve bazı yerlerde de okuyucunun düşünüp anlamasına bırakılan bu bilgiler, çok ender kitaplarda bulunacak derecede seçkin ve üstündür.”

Şeyh Abdurrahman bin Yusuf el-Aksarâyî’nin hayatı ile detaylı bilgiler olmasa da, Hazretin ilim ve takva ile geçen bir hayatının olduğu yazdığı eseri ile malumumuzdur. Allah ondan ve cümle âlimlerimiz ve âriflerimizden razı olsun. Allah cümle Aksarâyîlerin sadrını genişletsin, ilmini artırsın.

Allah’ın rahmet ve bereketi üzerimize olsun…

Yararlanılan Kaynaklar

  • İmâdü’l-İslâm İslam’ın Temel Kitabı Büyük İslam İlmihali
  • TDV İslam Ansiklopedisi
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.