Sükûtî Karaca Dilinden Nazmî
Merhum Karaca’nın pek çok yerde imzasını görmek mümkün. Ordu’da yayımlanan “Yeşil Ordu” isimli Halkevi Dergisi’nde de yazıları bulunan araştırmacının 12. Sayıdaki (1950 tarihli) konusu “Nazmî”dir.
“Bilinmeyen değerler” üst başlığı altında “Nef’î’ye halef olduğuna inanan bir şâir Nazmî” başlıklı bir yazı kaleme almış. Bu yazıya hiç dokunmadan hatta imlasını da düzeltmen olduğu gibi aktarıyorum.
“Konya Aksarayında derlediğim elyazması divanlar arasında bulunan Nazmî divanının da önemli bulunduğu düşüncesindeyiz. Divanın ilk ve son kısımlarından bazı yapraklar kopmuştur. Bu sebepten Nazmî’nin kim olduğu, divanınıı hangi yılda tanzim eylediği, doğum yeri ve nerede öldüğü meçhulümüzdür. Güzümüze ilişen bazı şûera tezkireleriyle edebiyat tarihlerinde (Nazmî) mahlaslı iki şairle karşılaşıyoruz. Bunlardan biri, Kanunî devrinde yetişen meşhur Edirne’li Nazmî, diğeri de Halvetiye şeyhlerinden olup (Nazmî) mahlasiyle şiir söyliyen (Şeyh Mehmet Bin Ramazan)dır. Fakat elimizde divanı bulunan Nazmî’nin yazıları diğer Nazmî’lerin yazılarına benzememektedir.
Elimizdeki divan alfabe sırasile düzenlenmiş ve baştan aşağı gazellerle doludur. Eserin baş kısımları bulunmadığından, bu şairin münacaatları, na’atları ve kasideleri ortada yok. Şair, şu beytiyle en ziyade gazel tarzına önem verdiğini anlatmaktadır.
Tarh-u gazelde mucize perdâzdır sözüm
Bir neşide târzı ser-efrâzdır sözüm
Nazmî gazellerinin çoğunu meşhur Naf’înin gazellerine nazire olarak yazmıştır. Hatta şu beytiyle kendinin Nef’îye halef olduğunu ilân ediyor:
Nazmî’i sıhr-âferin olsa yine vaktidir
Nükte-i rengin ile Nef’î-yi Rum’â halef
O da, Nef’î gibi, söz âleminde eşi bulunmadığını düşünerek, gazellerinde fırsat buldukça bu meziyetini iftiharla anlatmaktan kendini alamıyor.
Sükker-âlude olur Nazmî dehân-ı- şûerâ
Çıksa dünyâyâ eğer fûnniyâtı sühânım
Hayli müşküldür erbâb-ı belâğat içre
Dil-i- Nazmî gibi bir şair-i- üstat olmak
Nef’îye halef olduğuna inanan Nazmî’nin, Nef’î gibi coşkun kasideleri, muhataplarına birer yıldırım halinde inen hicviyeleri yoktur. O, yalız gazel vadisinde Nef’inin halefi olmağa çalışmıştır. Elimizdeki nâ-tamam divanı da bunu göstermektedir. Şairin gazelleri içinde pek rengin olanları da vardır. Bazı yazılarındaki içli gönül feryatları ruhları tutuşturuyor.
Zebân-ı- şekve tırâzım nice dirâz edeyim
Şikâyet-i dile, dilden ziyâde mahrem yok
Eserleri bu kıymetli şairin de çağdaşları arasında önemli bir mevki alacağını belirtmektedir. Şairin elimizdeki eksik divanını fırsat buldukça yayınlıyarak edebiyat âlemine sunacağız. Güzel gazellerinden birini aynen buraya alıyoruz:
Zevk ı lebini bâde-i- peymânede buldum
Şevki ruhunu şem’ile pervanede buldum
Keşt eyledim erkân-ı- hârâbâtı serâser
Rez-duhterini kûşe-i- meyhânede buldum
Ne bâdede gördüm ânı ne sagâr-i Cem’de
Ol neşveyi kim vuslât-ı cânânede buldum
Virâne i tab’umdaki sâd genc i nihanı
Ne kâh – felekte ne de kâşânede buldum
Nazmî i cihân-dide gibi keşt edip âhir
Sermaye i aşkın dili divânede buldum