Yaşamanın Yudum Hali
Çeşme görüp de durmayan, o çeşmeye uğramayan, öylece yanından geçip giden yoktur sanırım… Hemen koşulur, el yüz yıkanır. Şöyle avucumuz akan suya tutulur ve ucundan minik bir yudum alınır. “Ohhh… Buz gibi, ama tadı biraz nahoş” ise; bol bol serinlemeye devam edilir. El ayak, kol bacak ıslatılmaya, mendiller ıslatılıp enseye serilmeye, yüzümüzdeki o “yaşamak ne güzel” ifadesi oluşuncaya kadar, ya da arkamızda sıra bekleyenlerin itirazlarına kadar…
“Ohhhh… çok tatlıııı…” diye bir tat testi yapılmışsa önce kana kana avucumuzdan o dağların tepelerin kaynak suları, kar suları kana kana içilir. Koşarak doldurabileceğimiz kap-kacak bulunur, yedeğe alınır.
Hele o uykunuzdan çok susamış olarak uyandığınızda ağzınızı musluğa dayayıp “gurp gurp” diye yutma sesinizi duyarak, gözünüzü hala açmadan, uykunuzu kaçırmadan susuzluğunuzu giderip yeniden yatağa dönmenin keyfini bilir misiniz?
Ya da bahçeyi sularken , bahçedeki çeşmelerde bir şeyler yıkarken; arada da o hortumu ağzınızın kenarından yarısı toprağa, yarısı serin serin midenize göndermenin tadını yaşadınız mı?
Yeni nesilin “HAYIR” dediğini duyar gibiyim.
Ne yazık ki şimdilerde çay suyunu bile satın alınan, üstelik de ne şartlarda dolduğunu, gerçekten sağlıklı mı olduğunu bilmediğimiz naylonsu tattaki damacana sularından kullanıyoruz. Hijyen yaşamak uğruna ; YAŞAMANIN YUDUM HALİNİ tadamıyoruz. Biz belki bir zamanlar bildiysek de, yavrularımız bilmiyor.
Bir çok şehirde belediyeler , hayırsever vatandaşlar ; mahallelere, sokak başlarına sebiller yapıyor, satın alma gücü yetersiz vatandaşlar içme sularını oralardan dolduruyor ama bu suların da gerçekten ne kadar sağlıklı ve temiz su olduğundan kimse emin değil. Ve tabi ki bu naylon kaplara dolmuş, evde bekletilmiş , dükkanda bekletilmiş, depoda bekletilmiş,“akmayan suları” ev ahalisi olarak üstte anlattığım keyifle içemiyorlar.
Neden az su içer olduk? Ben çözdüm. Hem de kendimi test ederek… Çeşme sularından içemediğimiz için damacanadan şişeye veya sürahiye koy, onları buz dolabına diz, bitince yine (kimse doldurup koymaz, hep annelerin işidir) doldur koy, hele ev dışındaysan bakkal bul, el kadar su al, en az bir lira ver, bir yudumda bitir… Az sonra yine susarsan yine aynı olayları baştan say! Hele ailece dışarıdaysan, yaz sıcağında çarşıdaysan,bu su alma işini dörtle ,beşle çarp… Beş kişiye iki küçük şişe alsan olmaz. Bir büyük alsan herkes ağzını değdirmeme kibarlığını yapabilmek için yeni “su içme” pozisyonları, nefes borusuna kaçırma tehlikeleri yaşamakta ve yine susuz kalmaktadır.
Akan suyun içildiği, içine kanalizasyon karıştığı için tüm şehrin hastanelik olup manşetlere haber olmadığı, sulara para verilmediği bir yaşamı; YAŞAMANIN YUDUM HALİNİ yavrularımızın da tattığı gelecek günler diliyorum…