17. Yüzyıl’da Aksaray’daki Bazı Tarihi Eserler
IV.Murad döneminde Aksaray Mahkemesi’nde tutulan kayıtları içeren şer’iyye sicilinde şehirde bulunan bazı tarihî eserler hakkında bilgiler (bilgi kırıntıları desek daha uygun olur galiba) mevcuttur.
Günümüze ismi ulaşan ama cismi ulaşamayan eserlerden olan Ali Bey Hamamı’nın, iki yıllığına Hamamcı İbrahim’e kiraya verildiği hakkındaki kayıttan başka ve önemli bir ipucunu da değerlendirebiliriz. Bu da “Kiçi Kapı kurbunda” tarifidir. Ki, yani bu “küçük kapı yakınındadır” tarifine en yakın Külhanî Ali Baba Türbesi civarıdır. Yine bildiğimiz kadarıyla bu türbenin hemen arka tarafında bir hamam vardır ve bu hamamın da külhancısı türbede yatan Ali Baba diye bilinen şahıstır [1].
Yine bugün Debbağlar ismi köprüyle bilinir. Yakın tarihe kadar (1930 ortaları) Debbağlar Cami vardı. Neden yık(tır)ıldı bilemiyoruz lakin bu mabed hakkında şer’iyye sicilinde “Vefat etmiş olan Humar Hatun’un, üvey babası Hacı Hızır Çavuş’u vasi tayin ederek geride kalan eşyalarının satılarak elde edilecek parayla cenaze masrafının karşılanmasını ve artan paranın da Debbağlar Köprüsü Camii’ne hayır olarak bağışlanmasını vasiyet ettiği” hakkındaki kayıt caminin en azından 17. Yüzyıl başlarında var olduğunu göstermektedir. Zaten bu mahalle de Debbağlar’ın suyun yanında olmasından dolayı tercihidir[2].
Aksaray Kalesi de kayıplardandır. İstanbul, Diyarbakır, Kayseri gibi şehirlerin kalesini gördükçe Aksaray’ın kalesi nerelerde suali daha bir acı veriyor insana!.. Sobacılar çarşısı diye bilinen sokak Zinciriye Medresesi’nden Aksaray Lisesi’ne doğru giden yoldur ve bu yolun orta kısımlarında tepeye doğu kaleden kalan birkaç metre perişan duvardır. Şer’iyye sicilindeki 1628 tarihli bir kayıttan anlıyoruz ki, kale yaralanmaya o zaman başlamış. Kalenin taşları bazı evlerin inşaatında ya da bahçe duvarında kullanılmıştır. Mahkemenin gönderdiği bilirkişi heyetiyle yerinde yapılan inceleme sonucu Mehmed bin İbrahim’in Derzi Hasan Mahallesi’ndeki evinin yapımında Aksaray Kalesi surlarına ait taşları kullanmadığı ortaya çıkmıştır[3]. Kaleye ait taşları kullananların tespit edilmesi durumunda nasıl bir cezayla muhatap olduklarını da bilmek isterdik ama maalesef bu şimdilik bu bilgiden uzağız.
Padişah IV. Murad’a ait 1631 tarihli ferman suretinden Aksaray Seyfiye Medresesi’ne Müderris Ahi’nin atanmasıyla bugün sadece bir parçası günümüze gelebilen eğitim yuvasının o dönemde faal olduğunu anlıyoruz[4]. Aynı medresenin üç yıl önceki müderrisi ise Anadolu Kazaskeri Abdullah’tan gelen yazının suretinden anladığımız kadarıyla Ahmet Efendi’dir[5].