Çanakkale Zaferi -2-
Aslında savaş Yeni Zelendalıların ve Avustralyalıların olduğu gibi Osmanlının da sınırlarının çok ötesinde başlamıştı. İngiltere’nin Amstrong Beakers tezgahlarında Osmanlı donanması için yapılan iki dretnotun, Sultan Osman ve Reşadiye’nin tesliminin İngilizler tarafından reddedilmesiydi. Çökmekte olan Osmanlı yeniden ayağa kalkabilme umudunu bu iki gemiye bağlamış ve çok zor şartlar altında yaşayan ecdadımız hiç tereddüt etmeden ekmeklerinin yarısını bu yüce amacın hizmetine vermişti.
Ertesi gün İngiliz, Fransız ve Rus hükümetleri Osmanlı’ya birer ültimatom verdiler. Cevapsız bırakılan ültimatomla savaşa karar verildiği anlaşılmıştır. Artık diplomasi değil silahlar konuşacaktır.
İngiliz ve Fransız gemileri istihkâmlarımızı denemek için ateş etmeleriyle 5 subay ve 81 erimizi şehit veririz. Seddülbahir’de yapılan ilk şehitler anıtı da bu şehitlere hürmeten yapılmıştır. Bu olay ardından İstanbul’da panik başlar. Halk bankalara koşar. Londra’da yaşananlar ise büyük bir coşkudur. İstanbul’da buluşmak üzere randevular verilir. Osmanlı’da ise hazırlıklar kısıtlı imkânlara rağmen olanca hızıyla devam etmektedir.
Karada Tük istihkâmları beklenen savaşa hazırlanırken müttefik donanması da boş durmuyordu. Üç günde İstanbul’u almayı hedefleyen müttefikler, boğazın akıntılarını inceliyor, mayınlara takılmadan Marmara’ya çıkmanın hesabını yapıyorlardı. Müttefik donanma komutanı Amiral Carden hemen bir denizaltıyla deneme yapılması emrini verir. Bu emir müttefiklere savaşın ilk başarısını getirecekti. İngiliz deniz altısı B-11 sarı sığlar önüne geldiğinde denizaltıda heyecan doruktaydı. Çünkü karşılarında Osmanlı donanmasının en yaşlı gemisi Mesudiye sabit bir batarya olarak demirlemişti. Avustralyalı komutan Yüzbaşı Polgrug derhal ateş emri verdi. 13 Aralık 1914’te 34 mürettebatıyla Mesudiye sulara gömülerek şahadet şerbetini içmiş oluyorlardı. Mesudiye batmıştı batmasına ama gemiden kurtarılan toplarla oluşturulan Mesudiye bataryası Çanakkale savunmasında önemli bir rol oynadı.
Bu olaydan sonra, 19 Şubat 1915’ tarihine kadar iki tarafta gergince bekliyordu. Bu gergin bekleyişin yerini patlama sesleri alıyordu. Savaşın başladığı şubat sonlarında çok etkili bir fırtına kendini hissettirince müttefikler boğazın hiç de kolay geçilemeyeceğini anlamışlardı. Ama yine de merkezlerine müjdeli telgraflar çekmekten de geri durmuyorlardı. 2 hafta sonra İstanbul’dayız diyen amiral Carden de bunlardan birisiydi.
Türklerin 403 mayından oluşan 11 mayın hattı bulunmaktaydı. Müttefik kuvvetler mayın tarama trolleriyle boğazı dolaşırken Türkler seyyar bataryalarıyla müttefiklerin mayın tarama trollerinin çoğunu batırmıştı. Özellikle nusrat mayın gemisinin döktüğü 26 adet kara barut mayınlar adeta deniz zaferinin simgesi olmuştu.
Çorçil, karaya gerek duymadan deniz harekatıyla başarıya gidileceği hususunda inat edince Amiral Carden iyice sinir oluyordu. Türklerin dirayeti ve kabiliyetiyle batırılan gemilerin hesabının elinden yetkiler alınarak dö Robec’e verilmesiyle Amiral Cardenin sinir olmasına gerek kalmamıştı!..
18 Mart günü düşman kesin bir zafer kazanmak için dönemin en mükemmel en büyük gemileriyle Türk’ün boğazını sıkmaya niyetlenmişlerdi. En başta İnfıleksibıl arkasında Qin elizabeth, lord Nelson, agememnon ve majestik ilerliyordu. Franszıların da bouve turkuaz sufren gibi ünlü gemileri de bu konvoyun içerisindeydi. Adeta aralarında İstanbul’a önce girme yarışı vardı. Yeri gelmişken bu ünlü gemilerin isimlerinin ne manaya geldiğini belirtmek isterim.
Agememnon: Truva savaşını çıkaran yunan kralı, Majestik: muhteşem, Infileksibıl: eğilmez, bükülmez, Irresistable: dayanılmaz, karşı konulmaz, Indefatigable: yorulmaz, usanmaz, Vengeance: intikam alan
Devam edecek..