Dolar 32,2464
Euro 34,6660
Altın 2.400,32
BİST 10.247,75
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Aksaray 23°C
Az Bulutlu
Aksaray
23°C
Az Bulutlu
Per 25°C
Cum 22°C
Cts 16°C
Paz 17°C

Ben Ahmet

Araştırmacı Yazar
18 Ekim 2020 19:01

Ben şiir okumasını çok severim, özellikle de dîvân şiirlerini… Şiirlerle duyguya girer, dakikalarca tefekkür edebilirim… Şairin o beyti söylerken ne hissettiğini, onun yerine kendimi koyarak anlamaya çalışırım. Şiire ve şairlere merak saldığım gibi şairliğe de merak salmışımdır. Bu yüzden şiir yazmasını da çok severim. Peki, becerebiliyor muyum? Orası okurlarımın takdirinde…

Herkesin kendine ait bir imzası olduğu gibi her yazarın da kendine ait bir tarzı vardır. Ben kitaplarıma şiirlerimden serpiştirmeyi adet edindim. Bu benim tarzım.

Hasan Cankurt ile ortak yazdığımız, Mehmet Âkif Ersoy’un Kocakarı ile Ömer şiiri üzerinde çalıştığımız Kocakarı ile Ömer (İnceleme-Piyes) adlı eserimizde inceleme kısmı ile şiirin aslının piyes hâli Sn. Cankurt’a ait olup; şiirin günümüz Türkçesiyle yeniden yorumlanıp şiirleştirilmiş piyesi ile nesir piyesi hâli de bana aittir. Biz bu eserde Mehmet Âkif Ersoy’un bir şiirini, şiir dinletilerinde sergilenebilecek piyesler hâline getirdik. Sergilemek isteyenler şiirin asıl halini yahut günümüz Türkçesiyle yorumlanarak yeniden şiirleştirilmiş yahut nesir halini kullanabilirler. Ve’l-hâsıl eserimiz, başlı başına şiir ile ilgilidir ve eserde, yorumlayarak günümüz Türkçesiyle yeniden yazdığım şiir de bulunmaktadır.

Dr. Mustafa Fırat Gül ile ortak yazdığımız Medfûn Ecdâd’a Meftûn Ahfâd adlı eserimizin içerisinde bulunan Somuncu Baba Şeyh Hâmid-i Velî için yazılan “Yanar Bir Öksü”; Molla Âzam Üstadü’l-Kull fi’l-Kull Şeyh Cemâleddîn-i Aksarâyî için yazılan “Bir Fatiha”; Külhânî Ali Baba için yazılan “Kor ve Kar” isimli şiirler ile Ulu Camii (Câmî-i Kebîr) için yazılan beyit de bana aittir.

 

Yâ câmî-i kebîr ve yâ menzîl-i kibâr

Menbâ-ı feyz-i Azîzî, o her pâren nûrbâr

 

Bu beytimi Üftâde hazretlerinin Bursa Ulu Camii için yazmış olduğu beytine nazire olarak yazdım:

 

Yâ câmi’al-kebîr ve yâ mecma’al-kibâr

Tûbâ limen yezûrüke fil-leyli ve’n-nehâr

 

Üftâde hazretleri Bursa Ulu Camii için “Ey Ulu Camii! Ey büyüklerin toplandığı yer! Seni gece ve gündüz ziyâret edene saadetler olsun” derken; ben de Aksaray Ulu Camii için “Ey Ulu Camii! Ey büyüklerin konakladığı yer! Sen Azîzî’nin feyz kaynağısın, çünkü senin her parçan nur şaçıyor” dedim. Azîzî ise benim mahlasım. Kısacası bu eserde şiirlerimi kullandım.

            Elbette ilk eserim Somuncu Baba Sırr-ı Esrâr romanımın içerisinde de şiirlerimi görebilirsiniz. Şu an baskısı tükendiği için eski baskısından kontrol edebilirsiniz. Hatta romanımın otobiyografi bölümünün bir kısmı dahi şiirle yazılmıştır. Dedim ya bu benim tarzım! Otobiyografide kendimi şöyle tanıtmaktayım:

Ben Ahmet!

On bir Cemâziyelâhir’de doğan,

Dünyaya gözünü iki ay evvel açan,

Sabır ve tevekkülden bîhaber Ahmet.

 

Ben Ahmet!

Resulullah’ın gökteki ism-i şerifi ile çağırılan,

Ve bu ism-i şerif ile şereflenen,

Ona uyarak çokça hamdeden kul olmak isteyen,

Gitmek istediği bu yolda aşkla gitmeye çalışan Ahmet.

 

Ben Ahmet!

Tîn ve Zeytîn’den ikincisi,

Özünde Tîn gibi tatlı değil Zeytin gibi olan,

Aşk salamurasına giren,

Terbiyeye, tasfiyeye, tezkiyeye muhtaç olan Ahmet.

 

Ben Ahmet!

Ehlullah kapılarının bendesi,

Ahi, O sultanların bizden eksilmesin nefesi,

Bize de olur mu ki himmetlerinin bir zerresi?

Hatta bu tanıtma tarzını romanlarımda kullanmayı da tercih ettim ve hâlen hazırlamakta olduğum Serdâr-ı Bağdâd-ı Ân Aksaraylı Genç Osmân ve Tillo; Kubbetü’l-Aşk adlı romanlarımın ikisinde de kullandım. Bu romanlarda kullandığım şiirlerimi zaman zaman facebook ve instagram hesaplarımdan da paylaştım.

            Serdâr-ı Bağdâd-ı Ân Aksaraylı Genç Osmân adlı romanımda Genç Osman’ı anlatan kişi Genç Osman Destânı’nı yazan Kayıkçı Kul Mustafa’dır. Romanımda Kul Mustafa kendini şöyle tanıtır:

 

Ben Mustafa!

On yaşında ana-babasından devşirilen

Ve kardeşlerinden ayırılan,

Müslüman bir aileye verilip Müslüman gibi yetiştirilen,

Ve Müslüman olup adını Mustafa olarak değiştiren

Mustafa!

 

Ben Mustafa!

Garp Ocaklarında yetişen,

Anasını, babasını özledikçe dalgalara sarılan,

Kardeşlerinin elleri yerine, küreklerine sımsıkı tutunan

Kayıkçı Mustafa!

 

Ben Mustafa!

Cezayir’e devşirilip

Gazi Murad Reis’e verilerek deryaya atılan kapıkulu,

Yedi İklimin Padişahları olan

Devlet-i Aliyye’nin Sultanlarının sadık kulu,

Ve İki Cihân’ın Yegâne Sahibi Hakk Teâlâ’nın talihli kulu

Kul Mustafa!

 

Ben Mustafa!

Yeniçeri ortalarında, levend kahvehanelerinde

Ve bozahanelerde

Ve dahi serhad kalelerinde

Deyişleri okunup söylenen,

Çöğür’ünü çalarak kendi dahi söyleyen,

Bağdâd Fatihi Sultan Murad Hân’ın sâzendesi,

Serây-ı Hümâyûn’unun dahi nazendesi,

Ve dahi sultanının gözü kara bendesi

Deyişçi Kara Mustafa!

 

Ben ki her ne söylediysem cümlesini, gönlümdeki süveydadan söyledim ki böylece derûnumdakileri aşikâr eyledim. Balımı sırlamadım, peteğimden olduğu gibi akıttım gönüllere ikram olsun diye. Malûmunuz olsun!

Tillo; Kubbetü’l-Aşk adlı romanımda ise İsmâil Fakîrullah hazretlerinin torunu ve İbrâhim Hakkı hazretlerinin ise talebesi olan Sultân Memdûh’un himmetlerine mazhâr olan Akka müdafaasıyla meşhûr Cezzâr Ahmed Paşa kendini şöyle tanıtır:

Ben Ahmed,

Hicretin on ikinci asrında, Bosna’da dünyaya gelen

Gençliğinde Bosna Valisi Hekimoğlu Ali Paşa’nın hizmetine girip

Onun ile Mısır’a giden,

Mısır’da memlûklerin arasına katılıp

Mısır beylerine kapılanıp

Mısır’ın idare yapısını öğrenen

Ve öğrendikçe güçlenen Ahmed.

 

Ben Ahmed,

Sultan III. Ahmed, Sultan Mahmud, Sultan III. Osman’ın

Ve Sultan III. Mustafa, Sultan Abdülhamid, Sultan III. Selim’in saltanatlarını gören

Ve Sultan III. Mustafa döneminde

Kahire Şeyhü’l-Beledi Ali Bey’in Buhayre Kâşifi Abdullah Bey’in,

Hunâdî bedevi aşiretine karşı yaptığı saldırıda

Abdullah Bey’in yanında çarpışan

Ve bu çarpışmada Beyi’nin ölümü ile Buhayre Kâşifliğine getirilen,

Ve devam eden çarpışmada Beyi’ni öldüren aşiretin mensuplarını

Develeri ile birlikte helak ederek

Düşmanına korku verip, meziyetlerini takdir ettiren

Ve böylece “Cezzâr; Deve Kasabı” lakabı ile şöhretlenen Ahmed.

 

Ben Ahmed,

Pek kısa zamanda pek büyük şöhret kazanan

Ama kazandığı bu şöhrete doymayan,

Kazandıkça daha da hırslanan

Hırslandıkça hırslanan

Ve önce Kahire Şeyhü’l-Beledi Bulutkapan Ali Bey’in

On sekiz has memlûkü arasına giren

Sonra da Beyrut ve Sayda Hâkimi Emîr Mansur’un ve Şam Muhafızı Osman Paşa’nın kapılarına   kapılanan

Ve daha sonra da Beyrut Hâkimi Emîr Yûsuf tarafından

Beyrut Mütesellimliğine getirilen

Ve nihayetinde de Beyrut’ta Devlet-i Aliyye’ye olan sadâkatini bildiren

Osmanlı Memlûkü Cezzâr Ahmed.

 

Ben Ahmed,

Sultan III. Mustafa’nın Rumeli Beylerbeyi ve Karahisar Mutasarrıfı

Sonra Sultan Abdülhamid’in veziri

Ve Sayda Beylerbeyi ve Şam Beylerbeyi

Ve Devlet-i Aliyye’nin Emîrü’l-Haccı

Ve dahi Sultan III. Selim’in veziri

Ve Mısır Seraskeri ve Hicaz Seraskeri

Ve dahi Akka müdafaasıyla meşhur Akka Muhafızı Osmanlı Paşası

Cezzâr Ahmed Paşa.

 

Ben ki Mısır’ı, el-Ariş’i, Gazze ve Yafa’yı işgâl ederek

Yenilgi bilmeden Akka önlerine gelmiş

Ve Akka Kalesi’ni bir günde düşürüp bütün Doğu’yu işgal etmeyi amaçlayan

Ancak kaledeki bir avuç askerimle baş edemeyen

Ve kaleyi altmış dört gün boyunca kuşattıktan sonra

Geri çekilmek zorunda kalan

Otuz yaşlarındaki Fransız Napolyon Bonapart’a

Yenilgi acısını tattıran pîr-i fâniyim.

Ve dahi ben,

Mısır’ın, Şam’ın, Sayda’nın, Beyrut’un, Kudüs’ün ve Akka’nın yegâne hâkimi

Beylerbeyi Cezzâr Ahmed Paşa’yım.

Ben ki pîr yaşındayım.

Ki bu yaşa kadar onca beye memlûklük ettim.

Ancak Hakk’a memlûk olanın halini ne yazık ki daha yeni öğrendim. Veyl olsun bize!

Peki, ben bunları neden mi anlattım?

Hiiiç, öylesine…

Dedim ya, bu benim tarzım…

Yani bir nev’î imzam…

Bilin istedim…

Hepsi bu…

Allah’a hamd olsun bugünden önce de yaptım,

Allah izin verirse bugünden sonra da yapacağım…

Selâmetle kalın.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.