Aksaray’ın İlk Terzileri
Terzilerin pirî olarak Hz. İdris (a.s.) bilinir. Ben bugün taa ilk terziden günümüze kadar bir tarihçe yazmayacağım elbette. Dün 1928 tarihli gazete okurken ilgimi çeken ilanı sizlerle paylaşmak niyetindeyim.
Terzi Haci Sarkis imzasıyla verilen ilandan çok şey öğreniyoruz. Aksaray’ın ilk terzileri hakkında sohbet ettiğim kişilerden bazı isimler duymuştum. Ki, araştırmalarımda Aksaray’da bu işin ustalarının Ermeniler olduğunu öğrendiğimde şaşırmadım. Çünkü Türkler ya askerdir ya da rençperdir.
F.Dilek Himam ve Elif Tekcan imzalı “Erken Cumhuriyet Dönemi Terzilik Kültürü ve Ulusal Maddi Kültürün İnşası” makalede terziliğin geç Osmanlı dönemindeki değişimini bilmek konuyu anlamak bakımından önemli olabilir.
“1870’lerden itibaren kullanılmaya başlanan dikiş makineleriyle beraber giysilerde de değişim süreci hızlanmıştır. Özellikle İstanbul’da devrin lüks tüketim anlayışı, dayanıklı İngiliz kumaşından ecnebi terzilere diktirilmiş giysiler giymektir. Tanzimat döneminde terzilik mesleğini çoğunlukla “ekalliyet” grupları üstlenmektedir. “Modistre” denilen Ermeni ve Rum terziler çoğunlukla üst gelir grubuna giysi üretmektedirler. Osmanlı toplumunda özellikle hali vakti yerinde olan kalburüstü sınıf, terzihanelerde “ısmarlama elbise” diktirmişlerdir. Evde ve elde yapılmış kaba giysiler giymek yerine, elbiselerini terzilere diktiren varlıklı Osmanlılar, nüfusun küçük bir azınlığını oluşturmuşlardır. Tanzimat dönemi ile beraber hızla batılılaşmaya başlayan Osmanlı giysileri, özellikle İstanbul’da yabancı asıllı terziler ve Avrupa ile güçlü bağlantıları bulunan Osmanlı azınlıklarına mensup terziler tarafından dikilmiştir. 20. Yüzyıla girerken İstanbul’da çalışan terzilerin tamamı Hıristiyan veya Musevi kökenli Frenk terzilerinden oluşmaktadır”.
Bu yazı için özet bir şey söylemek gerekirse sanatkarlık ve zanaatkarlık azınlıkların işidir. Bu ustalardan birisi de Haci Sarkis’tir. Öncelikle verilen ilanı okuyalım:
“Altı seneden beri Aksaray’da icra-yı sanat ediyorum. Muhterem müşterimin zevk-i selimlerini temin etmek bu sanatta yokluğu hissettirmeyecek çıraklar yetiştirmek en büyük emelim idi. Bugün bu emelimin tahkikini görmekle müsterih ve müftehirim. Aziz ve necip müşterimin bu husustaki ihtiyacını tatmin etmek ve bu zamana kadar gördüğüm rağbet tevcihin bir nişane ve mukabele-i şükranı olmak üzere sanatımın dekayıkına [en ince ayrıntısına kadar] vakıf helvacı Rıza usta kerimesi Kamile ve Nizam oğlu Süleyman kerimesi Penbe ve Agop ailesi Maripçe?, Ali oğlu Mustafa, sıvacı Hacı Tahir Efendi oğlu Ahmet Mithat ve İbrahim usta oğlu İsmail Turgut ve Agop oğlu Boğos ve Salih Efendi mahdumu Mahmut Efendi’lere kemal-i emniyet ve itimatla sanat ve mevkimi terk eyliyorum. Bunlara olacak siparişlerin muvaffakiyetle ve memnuniyet-i bahş bir şekikde başarabileceğine katiyetle işaret eylemeyi ayrı bir vazife adderim. Yapılan siparişlerde matlub temin edilemezse masrafın tamamen tarafımdan tediye edileceğine söz verir ve memlekete kıymettar sanatkârlar yetiştirmek vazifemi ifa ve ikmal eylediğimi arz eylerim”.
Sarkis ustanın son cümlesindeki özgüveni ve de aynı zamanda fedakarlığı gözden kaçırmak mümkün değil elbette. Yetiştirdiklerine o kadar çok güveniyor ki, müşteri eğer dikilen elbiseden memnun olmazsa tüm masrafı cebimden karşılarım diye ilan verebiliyor. Hem de öyle üç beş kişinin yanında atıp-tutmuyor. Binlerce hatta on binlerce insanın o günlerde okuyacağını bildiği halde bu ilanı verebiliyor. Bugünkü gibi birçok işyerinin böyle iddialı çıkışlarda bulunup iş ciddiye binince kıvırdığını görsek de erken cumhuriyet yıllarında günümüzden farklı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü verilen söze sadakatin ne kadar önemli olduğunu ben şu 38 yaşımda bile biliyorum. Çocukluğumda amca dediklerimin dürüstlüğü ile günümüz insanı arasındaki fark hepimizin malumudur.
Kadın terzilerden merhume Behice Billur, 1936 doğumlu Utku Arıbaş gibi mesleğin Aksaray’daki ilk temsilcileri de işi Ermeni kadınlardan öğrenmişlerdir.