Armut Piş Ağzıma Düş
Hazıra konmak;
Bu; çok yaygın iki kelimeyi herkes bilir. Her kes sever. Her kes hazıra konuvermenin hayallerini kurar.
Akşam evde hazırlanmış bir masaya oturuvermekten tutun da , hiç emek vermeden yedi ceddimize yetecek bir kazancın , bir yerlerden elimize gelivermesine kadar , herkesin düşlerini süsleyen gizli bir arzu girdabıdır.
Kimileri loto bayilerinin önünde uzun kuyruklar bekleyerek , icradan, hacizden bedavaya yakın yerler kapabilme peşinde , kimileri kumar masalarında , bazıları da at yarışlarında HAZIRA KONMANIN çeşitleri içinde kapılmış bu girdapta dönmektedir.
Hazıra konma isteğinin gücü öylesine tuhaftır ki ; silah kullandırır. Uyuşturucu sattırır. Eczanelerden okul kapılarına uzanacak kadar acımasız bir eli vardır.
Kimileri bunu kendine bile itiraf edemezken , kimileri dışından düşünür ; “şöyle bir yerlerden bir para gelse de, ayağımı uzatıp hiiiçç çalışmadan yesem.”
Bu gelecek paranın miras olması en temizidir. Az veya çok , bir nesil çalışmış kazanmışsa , sonraki nesil o kazanılmış mülke hazırca konacağı günü sabırsızlıkla bekler. Ölümünü bile beklemeden kavgasını etmeye başlar. Bu uğurda akrabalık , kardeşlik güzel olan her şey sıfırlanır, yok olur.
Çok yakın arkadaşlıklar, komşuluklar kurarsınız bazen. O yakın komşu bir gün evinizde “hırsız” olarak , o yakın arkadaş , “sizi dolandıran kişi” olarak karakolda karşınıza çıkabilir. Arkanızı döndüğünüzde sizi sırtınızdan ilk vuran kişiler hep o en yakınınızdakilerdir.
Öyle hazırcı bir toplumuz ki ; aileden bir kişi çalışmış diğerleri yemiş , “elimiz ayağımız tutuyor, biz neden akşama kadar yatıp o çalışanın getirdiği parayı bekliyoruz” diye sormak bile aklımıza gelmemiş bir toplumun insanıyız.
Öyle hazırcı ama aynı zamanda kısa yoldan köşe dönme meraklısı toplumuz ki;
El kadar bebeklerimizi reklamda filmde oynasa da para kazansa diye ; ajansların , yarışmaların kapısını aşındıran , “okuyup da ne olacak futbolcu olsun Ferrarilerde gezsin” hayaliyle top peşinde , toz içinde oradan oraya koşturan velilerin toplumuyuz.
Annelere şahit oldum ; “alacak adam beslesin” diyen , üniversitelerde yer işgal ettirmiş , çalışacak bir çocuğun sırasını gaspettimiş , okul bitince de “evde oturmasını” öğütleyen.
HAZIRCILIĞIN çaresi var mıdır? Sanmıyorum. Çünkü biz çocuklarımızın elinden ödevlerini alıp “yapıveren”, başbakanlarımızdan; “benim memurum işini bilir” diye yönetilmiş, Yanlışları görünce “banane” demiş, rüşvetsiz iş yapmamış, yaptırmamış bir toplumun üyesiyiz.
Belki desek ki onlara , daha birinci sınıfa başladıklarında;“çocuğum bu gün arkadaşının silgisini aldıysan, ilerde çalıştığın bankayı soyarsın. Hırsızlık bu şekilde başlar ve çok kötü bir şeydir. Hemen bunu geri ver ve özür dile”…
Belki dese ki devletimiz; “rüşveti veren de alan da aynı suçu işliyor ve cezası büyüktür. Devlet , memuruna zaten bu işleri yapması için maaş vermektedir”. Ve devlet bu memurlarına geçinebilecekleri maaşı verse: ”GEÇİNEMİYORUM” bahanesine sığınmaya izin vermese…
Belki tüm ana babalar, deseler ki evlatlarına; “EVLADIM HAYDAN GELEN HUYA GİDER, HAZIRA KONMAK ,ÇALIŞMADAN YAŞAMAK her zaman KÖTÜ SON la biten filmler gibidir . Sonu; ya hapishane ya mezardır. DEĞER Mİ?”