Dolar 32,3363
Euro 35,1725
Altın 2.241,49
BİST 8.729,63
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Aksaray 15°C
Az Bulutlu
Aksaray
15°C
Az Bulutlu
Çar 6°C
Per 8°C
Cum 8°C
Cts 11°C

Erdoğan Kaya’nın Dikkatine -II-

Mardin Artuklu Üniversitesi - Sanat Tarihi Bölümü - Türk-İslam Sanat Tarihi
19 Ekim 2015 22:40

Saygıdeğer okuyucularımız. Malumunuz bundan bir hafta önce Aksaray tarihi ve eserleri ile alakalı bir kitap hakkında yazımız yayınlandı. Okkalı bir ilmi eleştirime ilmi bir cevap beklerken maalesef neredeyse bel altı sayılacak bir cevap geldi.  Halbuki ilim dünyasında eserler üzerinden birbirini eleştiren o kadar güzel örnekler varken muhatabım argo terimlerle beni sindirmeye belki de tahrik etmeye kalkıştı. En kabul edilebilir cevabı yaş hesabı üzerinden oldu. Halbuki bir insanın dünyaya erken gelmesi onu daha bilgili yapmaz. Zaman insanları değil armutları-karpuzları olgunlaştırır. İnsanı tekamüle ulaştıran edep, ilim, şuur, gayret gibi şeylerdir. Ben yine de üslubumu bozmadan ilmin yanında duracak, ilim adamının namusunu yere düşürmeden haksızlık karşısında susmayacağım. Kısacası laf ebeliği biter ve ilim konuşmaya başlar!..Örneklere geçmeden önce şunu belirteyim ki, kitabın ilk yarısı tamamen başka yazarların emeğinin olduğu gibi kaynak gösterilmeden aşırılmıştır. Konuyla alakalı tarihçi arkadaşların daha detaylı bilgi vermesi daha münasip olacağı için ben kendi alanımla ilgili yazmaya başlıyorum. Vira bismillah!

  • Önsöz’ün 2. Sayfasında “… Osmanlı Arşivlerinde kabile ve soylarla ilgili geniş bilgiler bulunmamaktadır” diyerek 250 milyon adet evrakın olduğu Başbakanlık Osmanlı Arşivlerindeki 250 milyon evrakın tamamını inceleyip bu şekilde kesin bir sonuca vardığınıza hükmedilir. Bu ifadeniz zinhar yalandır. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu hocanın kaleme aldığı 2006 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından basılan 6 ciltlik Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar 1453-1650 isimli kitabına bakmanızı tavsiye ederim. Zinciriye Medresesi’nde oluşturulan Kütüphanede var.
  • S. 62-63’de Ağzıkarahan’ın H. 628-637 / 1231-1239 tarihli kitabesinde ismi geçen Mes’ud b. Abdullah’ın Süheyl ü Nevbahar isimli manzum eseri 755/1354 tarihinde tamamladığını yazmışsınız. Hanın 1231 tarihli kitabesi ile manzum eserin tamamlandığı 1354 tarihi arasında 123 yıllık bir fark var. Sizin hesabınıza göre en azından Hoca Mesud’un 150 yıllık bir ömür sürmesi gerekir. Sizin bu konuda ki engin bilginizi göstermesi açısından da güzide bir örnek!
  • S. 63’de Hoca Mesud’un yaptırdığı Ağzıkara Han başlıklı kısım ise tamamen başka bir yerden alıntıdır. Kimden ve nerden aldıysanız açıkça belirtmeniz gerekirdi. Muhtemelen yoğunluk nedeniyle unutmuşsunuzdur. Alıntı dememin nedeni ise bu başlık altındaki ifadelerin tamamı sanat tarihi disipline göre yazılmış olup bu disiplinin terminolojisi yerli yerince kullanılmıştır. Sanat tarihi terminolojisine ve metodolojisine vakıf olmanız lazım ki o başlık altında bir yazı kaleme almanız gerekir. Gördüğüm kadarıyla da sizde bu terminoloji ve metodoloji yok. O nedenle de aldığınız yeri dipnot ya da metin içinde zikretmeniz gerekirdi.
  • S. 65’de Sultan II. Kılıçarslan’ın 1192 yılında Konya yakınlarında vefat ettiğini yazmışsınız. Ancak Yüce sultan oğluGıyaseddinKeyhüsrev ile birlikte Kudbeddin Melik Şah’a karşı savaşırken kendi kurduğu şehir olan Aksaray önlerinde vefat eder ki kitabınızın 105. Sayfasında da benim ifadelerimi doğrularken 65. Sayfadaki bilginizi yalanlamaktasınız.
  • Cemaleddin-i Aksarayî hazretlerinin S. 58’de Cemaleddin Aksaray-i; s. 73-74 de ise Şeyh Cemaleddin-i Aksaray-i şeklinde iki farklı zat gibi tanıtmanız Aksaray’da medfun ünlüler hakkındaki bilginizin çapını göstermesi açısından bir diğer güzel örnek.
  • S. 72’de Şair Yusuf Hakiki başlığı altında “…. Yusuf Hakiki Aksaray ve Konya da okumuş Babasının hocası Hacı Bayram-ı Velinin yanında da bulunmuştur…” derken Hacı Bayram-ı Veli’yi Somuncu Babanın hocası yaparken; s. 75’de Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba) başlığı altında “… Şeyh Hamid-i Velinin davetini alan Hacı Bayram Veli davete icabet etmem lazımdır….” İfadenizle Hacı Bayram-ı Veli Somuncu Baba’nın müridi yaptınız. Gerçek sizce hangisi?
  • S. 97’de Ulu Cami bahsinde, caminin mimarının “Mehmet Firuz Bey” olduğunu iddia etmişsiniz. Ancak orijinal kitabede mimar kendisini “Mimar Firuz” şeklinde ifade ederken siz bunda ne türlü bir eksiklik gördünüz de başına Mehmet sonuna Bey koydunuz. Bunu izah ederseniz sevinirim.
  • Zurnanın son deliği olarak, ilk delik olmanız hasebiyle “zart” dediğiniz yere gelelim sayın Kaya. S. 97’de Ulu Cami bahsinde “…Ulu Cami adı ile ülkemizin bir çok yöresinde Selçuklu eseri mevcuttur. Mimarının aynı isimleri verdiği söylenir…” şeklinde bir gaflet ve delalet örneği sergilemişsiniz “zart” diyerek. Diyanet İslam Ansiklopedisi 42. Cilt’te Pof. Dr. Nusret Çam hoca tarafından yazılan “Ulu Cami” maddesinde

“…İslâm beldelerinde erken dönemlerde inşa edilen şehrin en büyük camisine verilen ad. İslâm şehirlerinde ulucamiler bulundukları şehrin veya bânilerinin adıyla anıldığı gibi “cuma camisi” ve “câmi-i kebîr” gibi isimlerle de tanınmıştır. Fethedilen şehirlerde önceleri orada bulunan en büyük ibadet yapısı camiye çevriliyor ve hemen ardından büyük bir cami inşa ediliyordu…”

Ulu caminin ne olduğu ve ne manaya geldiği açıkça görülmektedir. Size göre Ulu cami isimli eserlerin hepsi Selçuklu dönemi olup ne hikmetse mimarları aynı ismi verme noktasında hemfikir olmuş. Anlaşılan telepatiyle anlaşma sağlamış tüm mimarlar ya da hepsini aynı mimar yapmış!

  • S. 97’de Zinciriye Medresesi’nin tarihçesinde Karamanoğullarından Yahşi Bey tarafından yaptırıldığını yazmışsınız ancak bu kesin bilginin kaynağını da zikrederseniz sevinirim. Medresenin banisi konusunda tarihçiler ve sanat tarihçileri arasında fikir birliği yoktur. Medrese hakkındaki tanımlamalar görünüş itibariyle size ait gibi gözüküyor. Medrese hakkında yaptığınız tanımla bir sanat tarihçi tarafından kaleme alındığı terimler ve metodolojisi açıkça göstermektedir. Ancak yazıda bu ifadelerin size ait olduğu referans vermemeniz nedeniyle anlaşılmaktadır Bu bilgileri kimden (ç)aldığınızı yazmanızı can-ı gönülden isterim.
  • S. 91 Kurşunlu Camisi hakkındaki ifadeler, İbrahim Hakkı Konyalı’nın yazdığı Abideleri ve Kitabeleri ile Niğde Aksaray Tarihi isimli kitabın I. cildinin 1200-1201. Sayfasından aynen aktarılmıştır. Sadece parantezleri almamışsınız. İlgili yerde “Niğde Valisi Ünal Özgüdek öncülüğünde Selçuklu mimarisine uygun olarak yeniden yapılmıştır” ifadesi sadece size aittir. Ancak Selçuklu devir mimarisini bilmediğiniz verdiğiniz örnek göstermektedir.

kursunlu-kucuk-erdogan-kaya

kursunlu-cami-erdogan-kaya

  • S. 99 Selçuklu Darphanesi başlığında verdiğiniz bilgilere gelince sayın Kaya; öncelikli olarak resmini verdiğiniz ve kazısı yapıldı dediğiniz yapı kesinlikle sizin iddia ettiğiniz gibi darphane değildir. Kazısını gerçekleştiren Prof. Dr. Bekir Deniz ( aslında sizi yalanlıyor) hocamız bu yapının Melik Mahmud Gazi Hankahı olduğunu açıkça yazmıştır ve söylemiştir. Ayrıca yapının alt katında dışarıya açılan hiçbir yolunun olmadığını yazmışsınız ancak yapının kuzeyinde sonradan kapatılmış anıtsal giriş kapısını yerine giden herkes görebilir.
  • S. 99. Kızıl Minare (Eğri Minare) kısmında “Aksaray’ın Şamlı mahallesindeki şöhretini renginden alan ve eğriliğinden alan minareye nispet edilen bu caminin çok eski bir tarihi vardır.” ifadeleri Konyalı’nın Aksaray Tarihi eserinin I. cildinin 1187. Sayfasından aynen alıntıdır. Konyalı’nın incelendiği dönemde minare Şamlı Mahallesi’nde olabilir sayın Kaya, sizin araştırdığınız dönemde de mi Şamlı Mahallesi’ndeydi Eğri Minare? Eğer değilse yakıştıramadım sizin araştırmacı kimliğinize.

kizil-minare-egri-minare-erdogan-kaya

YORUMLAR

  1. Kürşad Ertürk dedi ki:

    “Tarihçi nasıl olmalı” sorusuna İlber Ortaylı uzun bir cevap veriyor ama öne çıkan olmazsa olmazlardan biri olarak “üç ölü-üç diri dil bilmeli” diyor. Biz ise büyük bir iddia ile kitabını övenlerin yaptığı imla hatalarını, de/da’ları ayrı yazması gerektiği halde yazmadığını tartışıyoruz.
    Zekai Erdal’ın yazısının devamının geleceği aşikar ve muhtemelen Erdoğan Kaya’nın kitabındaki eksik / yanlış verilen bilgilerle ilgili somut tezlerini ortaya koyacak. Daha bu ilk yazıda dahi Ulu Cami ile ilgili ortaya koyduğu eleştiriyi okuyunca, Yalçın Küçük’un Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” isimli kitabıyla ilgili olarak, “gerçekten de o ismi hak eden bir kitap, zira kitaptaki imla ve bilgi hatalarının altını kırmızı kalemle çizsek, kitap baştan aşağı kırmızı ile boyanır” eleştirisi geldi aklıma.
    Diğer yandan “Ölü Canlar” gibi bir eseri yazabilen ve bu eserin ikinci cildini yayımlamadan yok eden Gogol’ün yaşadığı bir dünyada, imla ve bilgi hatalarıyla dolu olduğu somut tezlerle ispat edilen bir tarih kitabı yazabilmek; hem de bir Türk şehrinin tarihini anlatmaya çalışmak büyük cesaret ister doğrusu.
    657’de yapılan Sıffın Savaşı’nda Hz Ali’yi mızrakların ucuna taktığı Kuran sayfaları ile aldatıp, yeryüzüne Siyasal İslam’ın tohumlarını eken Muaviye’yi her defasında “Hz Muaviye” diyerek anan Kadir Mısıroğlu gibilerinin görkemli gecekondularda sofranın başına “tarihçi” sıfatıyla oturtulduğu bir dönemden geçiyoruz. Yine Murat Bardakçı’nın ifadesiyle “Çukur Tarih” isimli dergide, bir çocuğu bile olmayan Damat Ferit’in Ürdün’de yaşayan torunlarına ait mektupların yayınlandığını biliyoruz. Daha sonra Bardakçı’nın bu mektupların sahte olduğunu ispatlaması üzerine, ilgili dergi “editoryal hata yaptık” diyerek kendini savunmuştu ! Bu yalan ortaya çıkarılmamış olsa idi ; “Damat Ferit’in torunlarının mektubu” bir yığın yalan yanlış bilginin türediği bir yalan kaynak olarak arşivlerde yerini alacak ve geleceğin tarihçilerini yanıltacaktı. Dolayısıyla tarih yazmak büyük hassasiyet ve bilgi birikimi gerektirir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne girip Osmanlıca belgeleri okuyup anlayacak bir birikime sahip olmayı bırakın, daha Türkçe imla kurallarına sahip olamadan tarih yazmak ve hatta kitap yayımlamak gerçekten büyük cesaret gerektiren bir durum. Sahi, bu neyin cesaretidir ?
    Atatürk’ün “tarih yazmak tarih yapmak kadar önemlidir” sözü tam da buraya uygun düşüyor.
    Diğer yandan üslup da bir o kadar önemli. Zekai Erdal’ın yazısını okuduktan birkaç gün sonra, bir arkadaşım beni arayarak “Erdoğan Kaya cevap yazmış, okumalısın” diyerek ilgili cevaba dikkatimi çekti ve ilgili yazıyı okurken utandım. Edebiyat “edeb”ten geliyor idi, değil mi? Ben o yazıda Erdoğan Kaya’nın gerek kütüphane ve gerekse Ulu Cami ile ilgili verdiği bilgilerinin doğruluğunu ispatlayan bilgileri sunmasını ve Zekai Erdal’ın görüşlerine yanıt vermesini beklerken; içinde “bakire, zurna….” gibi ifadelerin ve buna paralel bir üslubun hakim olduğu yazıyı zorlanarak ve mahcubiyet içinde okumaya çalıştım. Maalesef Erdoğan Kaya’nın yazısında ne bir bilgi ve ne de üslup açısından bir olgunluk göremedim, keşke görebilseydim.
    Ben de bir kaç ekleme yapayım kitapla ilgili.
    – Kitapta Asur Kralı olarak “Sorgun” ismi geçiyor. Bu sakın “Sargon” olmasın ? Sorgun da güel bir ilçemizdir ve geleneksel müziğimize önemli katkıları olmuştur ama Sargon ile karıştırmak yersiz olmuş.
    – Kitapta Evliya Çelebi’den yapılan alıntıda kaynak belirtilmemiştir.
    – Alaeddin Aköz ile Doğan Yörük’ün Selçuk Üniv. Türkiyat Dergisi, S.14’te yayımlanan makaleleri 107-132 sayfalar arasında yayınlanmıştı. Erdoğan Kaya ise kitapta 33 ile 43 sayfalar arasında makaleyi aynen kullanmış ama makale sahibi Aköz ve Yörük hocaların ismini dahi zikretmemiştir. Bu alıntı mı yoksa çalıntı mıdır? Hatırlarsanız Ahmet Maranki son kitabındaki bitki fotoğraflarını İbrahim Gökçek’in kitabından alıntılamış ve kaynak belirtmediği için hem tazminata mahkum edilmiş ve hem de kitabın toplatılmasına karar verilmiştir.
    – 84. Sayfada ise bu defa farklı bir alıntı var. Aksiyon Dergisi’nden Ülkü Özel Akagündüz’ün yazısı olduğu gibi monte edilmiş. 86. Sayfadan itibaren Aksaray’lı meşhurlara (Konyalı’nın araştırmaları olmasa bu meşhurlar kim tanıyabilirdi?) devam edilmiş ve 92. Sayfada bu defa da Doğan Yörük hocanın tezinden alıntı yapılmıştır.
    – Cumhuriyet Dönemi’nde Aksaray isimli bölümde çok eksik ve yanlış bilgi vardır. Aksaray’ın valileri denilmiş ama çok eksik bir liste verilmiştir. İlk valimizin soyadı da bir türlü doğru yazılamamış. Karter’i nasıl olur da Kanter yaparlar anlayamıyoruz. Hâlbuki konuyla alakalı kitaplar yayınlanmıştır.
    – Yazım yanlışlarının da çokluğu herkesin dikkatini çekecek seviyededir. Sadece bir örnek vermek istiyoruz. Âşıklı Höyük diye bir yer yoktur. Ama Aşıklı diye bir yer vardır ve yirmi seneden fazla bir zamandır kazı çalışmaları devam etmektedir. (Aşık kemik demektir ve Âşık ile ilgisi yoktur, yani bu arkeolojik kazı alanında âşıklar, Leyla-Mecnun veya Ferhat ile Şirin değil, çok sayıda aşık kemiği bulunduğu için Aşıklı Höyük denilmiştir )
    Saygılarımla

    1. mehmet dedi ki:

      Doğru söze ne denir ki o kadar güzel ifade etmişsiniz ki duygularımıza tercüman olmuşsunuz emeğinize sağlık

  2. Aksaraylı dedi ki:

    Tebrikler hocam… Tek kelimeyle..

  3. süleyman gündar dedi ki:

    Bir örnekte ben vereyim Eğri Minare kaç derece eğik?

  4. Mustafa Yılmaz dedi ki:

    BU ÇİRKİN BİR SALDIRI
    Sayın bilim adamı tarihçi olduğunu söyleyen Zekai hocam işe çok basit yerden başlamışınız. Hemde çok ucuzunu seçmişsiniz. Gönlüm isterdiki kolay iş olan eleştiriyi seçmek yerine zor olan Aksaray ile ilgili bir geniş çalışma ortaya koysaydınız.
    sizin bu yazılarınızı zannediyorum ki, Erdoğan Kaya hasımları Faceden belli yerlere atıyorlar. Bunu yapanların sizide gaza getirdiği kanaatindeyim.
    Erdoğan Kaya yıllardır Aksarayın tanıtımı için hem yazılı hem görsel çalışmalar yapan bir abimiz. Ona saldırıp küçük düşürmeye çalışarak baside almaya çalışmak yerine tebrik etmenizi beklerdim. Bir akademisyen olarak size yakışanda o olmalıydı. Xaten biz Aksaray olarak ne adam büyütür nede yeşertiriz.
    İsimlerini bile yazmaktan korkan bazı yorumcular para kazanmak için kitap yazıp sattığını söylüyor. Para kazanmak için kitap yazmak kolay değil hele bu tür çalışmalar masa başı olmaz. Bende bir eğitimciyim Erdoğan Beyle zaman zaman sohbet eden birisiyim. Para kazandığını söylediğiniz bu eserin Yeni Aksaray matbasında basıldığını ve hala matbaya 3.500 borcu olduğunu söyledi.
    face yolu ile bu yazılarınızı gönderdiğiniz bir kişi olan MHP’den aday olmuş bir siyasetçimizede göndermişiniz. dün mevzu oldu sizi dikkate almadığını ucuz yolu seçtiğinizi söyledi. Erdoğan Kayayı sevmesemde doğru yanlış bir eser ortaya koymuş dedi.
    Geçen yazısını okuduğum Erdoğan Kaya sizi hiç tanımadığını söylüyor. Kendisini tanımadığınız bir yazarın yazdığı eseri 6 yıl sonra eleştirmek nereden aklınıza geldi, bunu yapana kadar bir eser yazmak yerine.
    Neden siz akademisyenler Akademisyen olmayan insanlara talebe gözü ile bakarsınız? Akademisyen olmayan birisi bir konuda bişey yapamaz mı da insanları küçük görürsünüz? Bu insanlar okullarda ders vermiyor toplumu bilgilendiriyor ve fevkalade de güzel oluyor. Gazetecilik yapmak veya tarih yazmak için illede akedemisyen olmak gerekmez. Orada verilmek istenen nesajı bana göre anlamak yeterlidir.
    Sizi kim gaza getirdi bilmem ama bana göre buraya üçbeş eleştiri yorumu yapan Erdoğan Kaya hazımsızlarına aldanmayın onun çok sevenleri var. Kendinizi küçültüp aksine Erdoğam Kayayı büyütmüşünüz. Umarım yarın sizde bir ceza almamış olursunuz. Bizim sizden beklentimiz ucuz işler değil üyük çalışmalar yapmanız ancak bu şekilde büyürsünüz. Gaza gelmeyin başlamadan yanlış yapmışın.

    1. Kürşad Ertürk dedi ki:

      Allah şahidim olsun ki, Zekai Erdal’ı bugüne kadar ne gördüm, ne konuştum ve ne de iki hafta öncesine kadar kendisini biliyordum. Benim bu konuyla ilgim, tamamen mensubu olduğum bu şehre ve bir Türk olarak, tarihe olan hürmetimden ileri geliyor.
      Mustafa Yılmaz bey, örneğin birisi çıkıp kitabında “İstanbul 2015 tarihinde Yıldırım Bayezid tarafından fethedilmiştir” dese ve bir başkası da (bu bir akademisyen veya başka bir kimliğe sahip birisi olabilir) çıkıp bu bilginin yanlış olduğunu tutarlı, somut tezlerle ortaya koysa, bu durumda o yanlış bilgiyi kitabında yayımlayan kişiye ne yapmak düşer ?
      a) Kendi verdiği bilginin doğru olduğunu ispat için somut deliller, emsaller ortaya koyar
      b) Hatasını kabul eder ve tekzip eder ve hatta erdem sahibi ise, özür diler ve teşekkür eder
      c) Tartışmanın çıkış noktası olan, söz konusu hatalarla ilgili açıklama yapmadan, yani bahsi geçen yanlış bilgiden hiç bahsetmeden, tamamen kaçak güreşmeye yönelik, “yalan söylüyorsunuz, iftira atıyorsunuz….”minvalli ve üstelik seviyesiz ve hatta günü kurtarmaya dönük, sırf “cevap vermiş olmak” için lafı geveler.
      Sizin ve hatta Erdoğan Kaya’nın yaptığı bu. Biz her iki tarafın da entelektüel düzeyde bir tartışma yapmasını ve buna şahitlik etmeyi isterdik.
      Zekai Erdal’ın ilk yazısının yayımlandığı andan bu dakikaya kadar, kimse de çıkıp “Zekai bey yalan söylüyorsun, Erdoğan Kaya’nın orada verdiği bilgi doğru, al işte bu da ispatı, neden insanları yanıltıyorsun, tarihe ihanet ediyorsun” demedi, diyemedi. İnsanların Zekai Erdal’a teşekkür edip, koca bir balonu patlattığı için onu alkışlaması gerekirken (ki bunu yapan bir çoğunluk var) böyle içi boş, hiçbir somut gerçekliğe dayanmayan eleştiriler, keşke hiç olmasaydı.
      Saygılarımla

  5. Ramazan Özan dedi ki:

    İşte gelinen nokta, yine başladık klasik Aksaray’lı damarı kabardı arkadaşların, herkes allame oldu. Orta da bir eser varsa övgünün yanında eleştirinin de olması gayet doğal olmalı. İşi siyasi kanallara götürerek çıkmaza sürüklemek yanlış. Eğitimci olduğunu iddia eden arkadaşın “doğru yanlış bir eser ortaya koymuş” sözünü savunmasını da garipsedim. Burda yapılması gereken, sayın akademisyenlerin verdiği eleştirilere aynı uslupla cevap vermektir.Doğru olan davranış da budur. Yoksa yerimizde saymaya devam ederiz. Aksi halde klavyenin başına geçen kitap yazmaya kalkar, ondan sonra gel işin içinden çık çıkabilirsen. Ben kendi adıma, eleştirilerini bilimsel kaynaklara dayandırarak yapan Hocalarıma tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

  6. Serkan dedi ki:

    Mustafa Yılmaz eşittir Erdoğan Kaya. Yahu insan kendini bu kadar mı belli eder. Yok filan matbaya şu kadar borç varmış, dün vekilin biri şöyle yumurtlamış. Geç bu ayakları kardeşim. Madem ismini saklayanları eleştiriyorsun kendin neden gizleniyorsun. Bir de “çirkin saldırı” diyorsun. Çirkin filan değil adam herif gibi sana ilmi bir eleştiri yapmış. Ağlayıp-zırlayacağına kalk ve bizleri yani okurları ikna edecek bir savunma yapmayı dene. Ama nerdee… Sen hala kalkmışın ajitasyon yapıyorsun. Yaşın-başın bir yere gelmiş bırak bu kolaydan para-şöhret kazanma işini. Bunlar geçer gider. Ama Konyalı, Bekir Deniz gibi adamlar edebiyen kalır. İlim için uğraşanlar da görülür, filim için çırpınanlar da… Artık kabak tadı vermeden özür dile milletten.

  7. Kemal dedi ki:

    Erdal Hocanın yazdıklarına katılmamak mümkün değil. Tarihi bilgisi olmayanlar bu tür derlemelere girmemeli.

    Tarihi tarihçiler yazmalı.