Dolar 32,3854
Euro 35,0481
Altın 2.326,29
BİST 9.078,33
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Aksaray 24°C
Açık
Aksaray
24°C
Açık
Cts 26°C
Paz 25°C
Pts 26°C
Sal 25°C

Aksaray ve Ashâb-ı Kehf-2 “Efsus Şehri”

Araştırmacı Yazar
8 Ocak 2021 20:31

Bu yazım biraz uzun olacak, kusura bakmayın. Çünkü konu bütünlüğü sebebi ile yazımı bölemedim.

Önce kısaca Ashâb-ı Kehf’in kimler olduğunu söyleyelim.

Ashâb-ı Kehf, kendini ilah ilan eden bir imparatorun (yahut valinin) zulmünden kaçan 6 İsevî genç ile bu gençlere sonradan katılan 1 İsevî çoban ve köpeğidir. Bir mağaraya sığınan tevhid inancındaki bu 7 İsevî genç ve köpekleri, takdir-i İlâhî, Kur’an-ı Kerîm’e göre şemsî 300, kamerî 309 yıl uyumuşlardır. Ve yine Kur’an-ı Kerîm’e göre mağaranın bulunduğu yere, bir mescid (kilise) yapılmıştır.

Mağaranın bulunduğu iddia edilen yerlerle ilgili birtakım veriler vermeden önce, üç özel isimden bahsedelim. Çünkü anlatılar bu üç özel isim etrafında şekillenmektedir:

Hristiyanlar ve Müslümanlarca, ittifakla kabul gören görüşe göre gençlerin imparatordan (yahut validen) kaçtıkları şehrin adı Efsus; kaçtıkları imparatorun adı da Dekyus’tur. Müslümanlar, bu imparatoru Dakyus/Takyus yahut Dakyanus/Takyanus olarak da bilir ve bu zorba hükümdara Cabbar demişlerdir. Ve gençlerin uzun uykularından, imparator Tandusis/Tedüs zamanında uyandıklarına inanılmaktadır.

Cabbar’ın gerçekte Decius olduğunu söyleyenler olduğu gibi; tam bir İsevî kıyımcısı Diocletianus olduğunu söyleyenler de vardır. Ayrıca Cabbar’ın, İmparator Hadrianus’un zalim bir valisi olduğu da söylenmektedir.

Tandusis/Tedüs’ten kastedilen ise gerçekte İmparator Theodosius’tur ve gençlerin II. Theodosius zamanında uyandıklarına inanılmaktadır.

Bu konulardan daha sonra bahsedelim…

Kur’an-ı Kerîm’den iki veri verecek olursak:

  • Kehf Sûresi 9. ÂyetteAshâb-ı Kehf ve Rakîmolarak bir tamlama bulunmaktadır.

Arapça’da mağaraya “Gar” da denmektedir. Ancak “Gar” küçük mağarayı, “Kehf” ise oldukça geniş mağarayı anlatmaktadır. Bu durumda Ashâb-ı Kehf’in saklandığı mağaranın geniş bir mağara olduğunu anlıyoruz.

Ayette geçen rakîm için ise farklı görüşler vardır: Rakîm’in köpeğin adı olduğunu söyleyen âlimler olduğu gibi; mağaranın bulunduğu şehrin adı olduğunu söyleyen âlimler de vardır.

Hristiyan inancında zalim imparator, gençleri mağarada uyurken yakalar ama onları uyandırmadan mağaranın girişine duvar ördürür. Orada bulunan bir İsevî, mağara girişi duvarla kapanmadan önce, bir levhaya gençlerin başından geçenleri ve adlarını yazar, yazılı levhayı içeri atar, sonra duvar tamamlanır. Yani içeri atılan bu yazılı levhaya da Arapça rakîm denildiği hakkında görüşler vardır. Bazı âlimler ise rakîmi, gençlerin mağarada kendilerinin yazdıkları bir levha olarak yorumlamaktadır.

Kimi âlimler ise “Ashâb-ı Kehf ve Rakîm” dendiği için Ashâb-ı Rakîm diye başka gençler daha olduğunu, bunların yağmurda mağaraya sığınan ve mağara ağzı taşlarla kapandıktan sonra çıkmaya çalışan 3 genç olduğunu belirtmektedir. Ancak surenin devamında Ashâb-ı Rakîm olduğu iddia edilen o 3 gençten ve kıssalarından hiç bahsedilmemektedir.

Tüm bunlardan ayrı olarak sahabeden Katâde (r.a.) ve bazı âlimler, rakîmin Ashâb-ı Kehf’in içinde bulundukları vadi olduğunu söylemişlerdir. Bazı âlimlerse mağaranın bulunduğu dağa rakîm dendiğini belirtmişlerdir.

Dağın ismi ile ilgili bazı Arap kaynaklarında Encülüs, Bencülüs, Nahlüs gibi isimler de geçer. Ancak bu isimleri şimdilik değerlendirmeye almayalım. Çünkü bu isimler Arap kaynaklarında verildiği için, bugün her kim bir dağda bir mağarayı Ashâb-ı Kehf Mağarası diye ilan ediyorsa, dağa da hemen Encülüs adını veriyor.

Lice’de ise durum farklıdır. Lice’de rakîm kelimesi daha çok göze çarpar ve mağaranın bulunduğu tepenin Rakîm Tepesi olduğu söylenir.

Efes’te ise mağara Panayır Dağı (Piyon Dağı)’ndadır.

  • Mağaranın konumu Kur’an-ı Kerîm’de, Kehf Sûresi 17. Âyet’te şöyle anlatılmaktadır:

“(Mağaraya sığındılar. Orada baksan) güneşin, doğduğu zaman mağaranın sağına vurduğunu; batarken de onlara dokunmadan sol taraftan geçip gittiğini görürsün. Onlar ise mağaranın ortasındalar.”

Ancak âlimler arasında mağaranın yönü için de ihtilaf vardır:

Âyette geçen güneşi, güneşin kendisi olarak baz alan âlimler mağaranın kuzeye baktığını ve böylece güneşin sağdan doğup sola battığını söylemişler; âyette geçen güneşi, güneşin kendisini değil de mağaraya vuran ışığını baz alan âlimler ise mağaranın güneye baktığını ve böylece güneşin soldan doğarken mağaranın sağını, sağdan batarken de solunu aydınlattığını söylemişlerdir.

Anadolu’da mağaranın bulunduğu iddia edilen yerler ve bu yerlerin Efsus şehri ile ilişkisi…

İZMİR – Selçuk – Efes: Roma döneminde Ephesos olarak bilinir. Efesos, fonetik olarak Efsus’a çok benzemektedir. Mağara, Efes’teki Panayır Dağı (Piyon Dağı)’ndadır. Panayır Dağı’nın batısında Efes, doğusunda ise mağara vardır. Hristiyanlarca mağaranın Efes’te olduğuna inanılmaktadır. Ancak bu mağaranın konumu Kur’an’daki anlatıma hiç uymamaktadır. Ayrıca Anadolu’ya olan Arap akınlarından sonra gelen ilk dönem Müslümanlarından, Anadolu’da Ashâb-ı Kehf’i ziyaret edenler de olmuştur. Müslümanların bu ziyaret ettikleri yer yine Efes olamaz çünkü Efes, daha sonraki yıllarda Müslümanların ellerine geçmiştir.

MERSİN – Tarsus: Roma döneminde Tarsos olarak bilinir.  Ashâb-ı Kehf Mağarası’nın Tarsus yakınlarında (Tarsus’un kuzeybatısında) olduğunu iddia eden müfessirler ve bazı âlimler, Tarsus’un eskiden Efsus olarak bilindiğini söylerler. Ancak bugün kaynaklarda, Tarsus’a Efsus denildiği ile alakalı hiçbir bilgi yoktur. Aksine Osmanlı kaynaklarında Tersun/Dersun olarak da geçen Tarsus, Roma döneminde de Tarsos/Tarsus olarak bilinmektedir. Hatta Roma döneminden dahi önceki dönemde Tarzi/Tarsisi olarak bilinmektedir ki bu kelimeler de fonetik olarak Tarsus’a yakın kelimelerdir. Tarsus’da mağaranın yakınında vaktiyle bir kilise olduğu söylenmektedir. Bugün ise Osmanlı dönemi bir camii vardır.

KAHRAMANMARAŞ – Afşin: Roma döneminde Arabissos olarak bilinir. Arabissos’tan Türkmenlerin Yarpuz’u; Arapların ise Arbsus, Erbsus, Ebsus ve Efsus’u türettikleri söylenmektedir. Diğer taraftan Arabissos’tan, Arabisson, Arabson, Arabşon, Apşun, Afşun ve Afşin’in türediği de söylenmektedir. Yani Arabissos’tan üç farklı isim -Yarpuz, Efsus ve Afşin- türediği iddia edilmektedir. Mağara, Afşin’in batısında kalmaktadır. Mağaranın önünde vaktiyle kilise olduğu ancak daha sonra camiye çevrildiği söylenmektedir. Burada çok sayıda Selçuklu dönemi eserler mevcuttur.

DİYARBAKIR – Lice – Duru Köyü: Duru Köyü’nün eski adı Deyrkam’dır. Mağara, köyün ilerisindeki Rakim Tepesi’nin üzerindedir. Mağaranın alt taraflarında bir kilise kalıntısı olduğu ve buraya Deyr-i Rakîm (Rakim Kilisesi; Yüksek Kilise) denildiği belirtilmektedir ki Deyrkam da buradan türetilmiştir. Mağara, Fis Ovası’nın kuzeyindedir. Fis’in ise Efsus’tan bozma olduğuna, ovada Dakyanus’un Efsus şehrinin bulunduğuna inanılmaktadır.

Görüldüğü üzere bugün Türkiye’deki meşhur 4 Ashâb-ı Kehf Mağarası bunlardır.

Bu yerler içerisinden Efes, İslâmî bilgilere uymadığı için Müslümanlarca direkt reddedilir. Tarsus için, daha çok müfessirlerle ve Osmanlı dönemi arşiv belgeleriyle iddiada bulunulur. Lice ile ilgili ilmî çalışmalara sonradan başlanmıştır ve iddialar güçlü gelmektedir. Ancak en öne çıkan yer, Selçuklu dönemi kaynaklarıyla ve imaretleriyle kuşkusuz Afşin’dir.

Buna rağmen Afşin’de kafa karıştırıcı bir takım veriler de mevcuttur:

Mesela Efsus eğer Afşin ise, Afşin’in Roma valisi bulundurabilecek yahut imparatoru ağırlayabilecek kadar büyük bir antik şehir olması beklenir. Evet, Afşin’in de iddiası bu yöndedir. Ancak Afşin, bunun aksine bir iddiada da bulunmaktadır:

Afşin’de Roma İmparatoru Mauricius (d.539–ö.602)’un doğduğu -kaynaklarda Kapadokya’nın küçük kenti olarak geçen- Arabissos’un da Afşin olduğuna inanılmaktadır.

Evet, Afşin’in Roma dönemindeki adı Arabissos’tur. Ancak bu durumda Afşin, Roma döneminde Kapadokya’nın küçük bir yerleşim yeri midir yoksa Ashâb-ı Kehf’in kaçtığı o büyük şehir midir?

Öncelikle bunu düzeltelim ve Mauricius’un doğduğu küçük Kapadokya şehri olan Arabissos’un, Afşin olmadığını söyleyelim.

Mauricius’un doğduğu Arabissos, Nevşehir’in Gülşehir ( Arabsun, Arabissos ) ilçesidir ve Gülşehir de bu gerçeğin farkındadır, bu konuda festival hazırlıklarına başlamıştır.

Bunu söyledikten sonra Afşin (Arabissos)’in Ashâb-ı Kehf iddiasında daha da güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Roma döneminde küçük kent zannedilmesi, mağara iddiasının önüne geçiyordu.

Afşin’de, Afşin (Arabissos)’in Roma döneminde, Elbistan (Ablastha/Ablustin)’ı dahi içine alan büyük bir şehir olduğuna ve bu şehrin merkezinin de Afşin (Efsus) olduğuna inanılmaktadır. Esasında bu da kafa karıştırıcıdır. Daha doğrusu Elbistan’ı dahi içine alan Efsus (Afşin) merkezli büyük şehre verilen isimler kafa karıştırıcıdır. Çünkü Hristiyanların Efes’i Ashâb-ı Kehf şehri kabul etmelerine bakılırsa Efsus, Romalılarca da kabul gören bir isimdir.  Ancak Afşin’de, Arapların Arabissos’tan Efsus’u türettiklerine inanılır. Yani Afşin’e göre Ashâb-ı Kehf’in şehrine verilen Efsus adı, şehre Arapların verdiği bir addır, Romalıların değil. Tıpkı Arapların Dakyanus’a Cabbar, Akhenaton’a Reyyan demeleri gibi. Ancak görüldüğü üzere Romalılar da Ashâb-ı Kehf için Efsus adını kullanmaktadırlar ve bu adı elbette Araplardan almış olamazlar.

Kısacası Afşin’in Arabissos isminden önce Efsus olması kabul edilemez. Çünkü Efsus’un Arabissos’tan türediği iddia edilmektedir.

Efsus şehrinin Roma döneminde büyük bir şehir olarak bilinmesinin, Tarsus’un da Ashâb-ı Kehf’in kaçtığı Efsus şehri sanılmasında katkısı büyüktür. Çünkü Tarsus, ticarî ve büyük bir yerleşim yeridir. Ancak daha önce de söylediğimiz gibi Tarsus’a Efsus denilmemiştir. “us”, “os”, “oz” Yunanca yer adlarında bulunan (Efsus, Tarsus, Arabissos, Mokissos, Nazianzos vs gibi) eklerdendir. Bu sebeple benzerlik bununla kurulamaz. Danyal Peygamber (a.s.)’in kabrinin bulunmasında da böyle bir karışıklık olmuş olabilir. Çünkü kaynaklara göre kabir, Hz. Ömer zamanında, Sus’ta bulunmuştur. Sus’un Tarsus olduğu Anadolu’da kabul görmüştür, ancak Hz. Ömer zamanında fethedilen İran-Huzistan-Sus’ta da Danyal Peygamber (a.s.)’in kabri olduğu bilinmektedir. Yani dediğim gibi benzerlik eklerle kurulamaz. Eki attığınız zaman zaten yer adların birbirine benzemediği aşikârdır. Kısacası Tarsus’un eski adının Efsus olduğu ile alakalı iddiadan öte bir bilgi yoktur. Efsus’tan Ersus’un, Ersus’tan Arsus’un ve nihayet Tarsus’un türediği iddia edilir ancak Roma döneminden önce bile Tarsus’un Tarzi/Tarsisi olarak bilinmesi, Efsus’tan herhangi bir türeme olmadığının kanıtıdır esasında. Türeme Tarzi/Tarsisi’den Tarsus’a olmuştur.

Tarsus, Ashâb-ı Kehf Mağarası ile daha çok Osmanlı döneminde meşhur olmuştur ve Osmanlı dönemi ehl-i keşf zâtların çoğu, mağara Tarsus’dadır demişlerdir.

Peki ama ehl-i keşf de yanılamaz mı?

Elbette yanılabilir!

Mesela Osmanlı’dan önceki dönemde, Selçuklu’daki ehl-i keşf zâtlar Osmanlılara göre yanılmışlardır. Çünkü Selçuklu’da daha çok mağaranın Afşin’de olduğu iddia edilirken, Osmanlı’da mağaranın Tarsus’da olduğu iddia edilmektedir.

Evet, Ehl-i keşf zâtlar da yanılabilir ve bunu en iyi Somuncu Baba’da gördük: Bunun için Aksaray’ı hesaba katmadan Gebze ile Darende’yi dahi örnek vermemiz yeterli!

Her iki yerleşim yerinde de salahla maruf takvayla mevsuf olduğu söylenen ehl-i keşften zâtların içerisinden Gebze’dekiler, Mübareğin kabrinin Gebze’de olduğunu; Darende’dekiler ise Darende’de olduğunu iddia etmekteydiler. Şu hâlde bile bu ehl-i keşf zâtlardan bir kısmı yanılmaktaydı. Yani Darendelilere göre Gebze’deki ehl-i keşf, Gebzelilere göre ise Darende’deki ehl-i keşf yanılmaktaydı! Ancak işte bugün görüyoruz ki bu iki yeri ayrı ayrı iddia eden ehl-i keşfin tamamı yanılmıştır! Çünkü Somuncu Baba’nın kabri asırlarca bilindiği ve tekrarlandığı gibi, Aksaray’dadır!

O hâlde ehl-i keşf neyi hissetmiştir?

Zannediyorum maneviyatı!

Mesela siz de Somuncu Baba’yı, Ashâb-ı Kehf’i yahut vefat eden annenizi, babanızı şu an yanı başınızda hissedebilirsiniz, ancak bu onların mânen yanınızda olduğunu gösterir, somut olarak değil!

İşte Tarsus’ta da böyle olmuş olmalı!

Ayrıca ehl-i keşf ekseriyetle Tarsus dese de, “Doğrusunu Allah bilir” demeyi de eksik etmemişlerdir. Afşin olduğunu söyleyen âlimler de “Doğrusunu Allah bilir” demeyi eksik etmemişlerdir. Yani hiçbir ehl-i keşf zât, mağara kesinlikle buradadır demez. Hakikaten de doğrusunu Allah bilir.

Ashâb-ı Kehf Mağarası ile Tarsus’un Osmanlı döneminde, Afşin’in ise Selçuklu döneminde meşhur olduğunu söyledik. Peki, Selçuklu döneminden önce Anadolu’da, Ashâb-ı Kehf Mağarası ile meşhur bir yer var mıydı?

Evet, vardı! el-Kurra!

Peki, bu mağaranın yakınlarında Efsus adını da barındıran büyük bir Roma şehri var mıydı?

Evet, o da vardı! Cappadocia Secunda ( İkinci Kapadokya )’nın başkenti, Tyana!

Tyana, Niğde-Bor-Kemerhisar’dır.

Peki, Aksaray bu iddiaların neresindedir?

Mağaranın bulunduğu yer kısmında!

Arap kaynaklarında geçen el- Kurra, Niğde’nin kuzeybatısına konumlandırılmaktadır.

İbrahim Hakkı Konyalı, eski kaynaklarda, mağaranın yeri olarak Aksaray’ın da adının geçtiğini söylemekte, bu mağaranın Ihlara (Xliara), Belisırma (Peristrema), Selime (Salamis) gibi yerlerde olabileceğini belirtmektedir. Hatta Helvadere’de Mokissos Antik Şehri’nin hemen alt tarafında olan ve Kara Han olarak da bilinen Han’ın adının Ashâb-ı Kehf Hanı olduğunu söylemektedir.

Bilindiği gibi Tyana’nın kuzeyinde, ilk dönem İsevîleri’nin saklandıkları yeraltı şehirleri ve hayli çok sayıda mağara evleri ve kiliseleri vardır. İlk dönem İsevîlerinin Antakya’dan sonra yoğunlukla bu bölgede bulunması ve Tyana’dan kaçan İsevî gençlerin bu yer altı şehirlerinde saklanan İsevîlere doğru kaçmaya çalışmaları, gayet makuldür.

Selçuklu döneminde, Afşin’den başka, Ashâb-ı Kehf’in kaçtıkları şehir olduğu iddiasında bulunulan Tyana’dan ve Tyana’daki Efsus’tan; başka bir kaynakta Ashâb-ı Kehf’in mağarasının bulunduğu iddia edilen Obruk’tan ve Obruk’un neresi olduğundan; ayrıca Obruk’ta meşhedi olduğu söylenen sahabenin kim olduğundan ve buradaki türbede başka kim olabileceğinden ve de Aksaray’da Ashâb-ı Kehf kültürü ile ilgili anlatılan bir kıssadan bahsedeceğim devam yazımda görüşmek üzere.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.