Anamur İzlenimleri
Bayramdan hemen önce denize girmek için Anamur’u tercih ettim. On bir senede bu üçüncü denize gidişimdi. O da senede bir ya da iki günlük çok kısa bir tatil. Elbette farkındayım ki, ömründe denize girememiş nicelerini düşününce buna da şükür demek gerekiyor. Anamur’u tercih etmemin sebebi de hem temiz denizi hem de uzun zamandır görüşemediğim arkadaşlarımı ziyaretti. Yasin Cengiz ve Murat Duman üniversiteden, aynı bölümden Anamurlu arkadaşlarımdı ve onlarla tarihî ve tabiî güzellikleri birlikte görebileceğimizi ümit ederek uzun bir yolculuktan sonra Anamur’a vardım.
Anamur Mersin’in en uzak ilçesi. Mersin’den otobüsle yaklaşık beş saat sürüyor. Muz seralarıyla ünlü bu güzel ilçenin adı da mevcut şehrin 6 km güney batısındaki antik kentten yani Anemurium’dan geliyor.
Rüzgarlı burun anlamındaki Anemurium görülmesi gereken harika bir yer. Selçuk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Mehmet Tekocak ve Arkeolog Hüseyin Toprak’ın bilimsel danışmanlığındaki bir ekip antik kenti tüm ihtişamıyla ortaya çıkarmak için uğraşıyorlar. Hafta sonu da dahil olmak üzere çalışmalarına şahit olduğumuz bu güzel ve kadim kenti fotoğrafladıktan sonra 1911 yılında Fransızlar tarafından yapılan ve halen faal durumdaki deniz fenerine doğru arkadaşım Murat Duman’la birlikte defne yapraklarına dokuna dokuna tırmandık.
Anamur Müzesi ve Mamure Kalesi’ni maalesef göremedim. Müzenin güvenlik görevlisi 2013’ten beridir kapalı olduğunu söyledi. Mamure Kalesi’nde de çalışmalar devam ettiğinden yalnızca deniz tarafından fotoğrafladım. Altı saate yakın tekne gezisinin en önemli faydası Anamur’u denizden görmek oldu. Asırlar öncesinde gemiyle yolculuk yapan ya da yapmak zorunda kalanların Anamur’a bakışları geldi aklıma. Ormanın yeşili arkada, dağın eteğinde birbirinden etkileyici taş yapılar… Tiyatrolar, su kemerleri, iki katlı mezarlar, liman ve surları seyrettikçe insanın mutluluğu artıyor. Hele bir de acıkan karınların Anamur’a ayak bastıktan sonra doyacağını öğrenenlerin mutluluğunu tahmin edersiniz!
***
Anamur başka tatil beldelerine bakınca pahalı değil. Yemekler de konaklama da gayet uygun. Hatta Anamurlular’ın dediğine göre 10-15 yaşında bir yazlık birçok şehirdeki dairenin yarı fiyatına satın alınabilir. Anamur’un sahilinin bazı kısımları çok temiz sayılmaz. Özellikle Dragon çayının batı tarafları bakımsız. Deniz temiz olmasına rağmen sahilinin iyi olmayan görüntüsü insanı şaşırtabiliyor. Birazcık bakım yapılsa harika olacak. Yabancı turist neredeyse hiç yok Anamur’da. Belki de onun için çok önemsemiyorlar sahilin düzenini. Anamur daha çok tarımla bilindiğinden de olabilir turistik yatırımın vasat oluşu. Çünkü Anamurlular’ın tamamına yakını, ki buna Bozyazı ve Gazipaşa’nın belirli kısımları da dahil muz, çilek başta olmak üzere birçok meyve üretimiyle ilgileniyor. Geçim kaynağı muz seraları. Arkadaşım Yasin Cengiz’in eniştesi Adnan Bey’le sabah erkenden muz serasına gittik. Seraların maliyetinden muz verimindeki önemine pek çok şey öğrenmiş oldum. Portakal bahçelerinin birer birer yok olmasının sebebinin de sadece halkın muzdan daha çok para kazanma hırsından kaynaklanmadığını; müsebbiplerden birisinin de devletin tarım politikasındaki bazı yanlış adımlarının olduğunu söyleyen çiftçiyi can kulağıyla dinledim.
Aşağıdaki fotoğraf muz serasında çektiğim fotoğraflardan birisidir. Merak edenler için söyleyeyim. Seracılık o kadar da kolay değil. Kurulurken demiri, naylonu ciddi bir yatırım gerektiriyor. Sulaması, gübresi gibi işler tarımın doğasındaki rutin işler. Lakin kuvvetli rüzgarın verdiği zararlar bazen çiftçinin belini bükebiliyor. Yine muz üreticilerinin söylediğine göre serada yetişen muz açıkta yetişen muzdan daha ağır geliyor ama tadı da azalıyor!