Nerede O Eski Bayramlar?

Bayram sabahlarının o tarif edilemez coşkusunu, içimizi titreten o tatlı heyecanı hatırlayan kaldı mı? Henüz güneş doğmadan uyanılır, banyodan çıkan sabun kokusu eve yayılırdı. Yeni kıyafetlerin bir gece önceden hazırlanır, bayramlık ayakkabılar yatağın başucuna dizilirdi. Çocuk kalbimiz, sabaha kadar uyuyamaz; “Bayram sabahı erkenden kalkacağım” diye söz verirdik kendimize.
O zamanlar bayram, sadece tatil demek değildi. Bayram, büyükleri ziyaret etmek, ellerini öpmek, bayram harçlıklarını cebe atarken mahcup bir tebessümle “Teşekkür ederim” demekti. Mahalledeki herkes birbirini tanır, kapılar sonuna kadar açık olurdu. Komşular arasında “bizde tatlı var, sizde börek mi?” sohbetleri yapılır, şekerlikler çocuk kahkahalarıyla dolup taşardı.
Evlerin içi ayrı bir bayram havasındaydı. Anneler sabahın ilk ışıklarıyla birlikte mutfağa girer, mis gibi kokular yükselirdi. Babalar en güzel elbiselerini giyip çocuklarıyla birlikte büyükleri ziyarete giderdi. Her evde bir hatıra, her sofrada bir anı vardı. Sıcacık sohbetler, gözyaşlarıyla süslenen eski fotoğraf albümleri, geçmişin zarif hatıralarını yeniden canlandırırdı.
Şimdi bakıyorum da, bayramlar biraz daha sessiz, biraz daha uzaktan kutlanıyor. Teknolojiyle kolaylaştı belki ama ruhu eksildi sanki. Ziyaretlerin yerini görüntülü aramalar, el öpmelerin yerini emojiler aldı. Şeker tadında geçen o günler artık sadece hatıralarda yaşıyor gibi.
“Nerede o eski bayramlar?” derken aslında çocukluğumuzu, samimiyeti, birlikteliği, o içten gülümsemeleri arıyoruz. Belki de bayramları tekrar o eski sıcaklığıyla yaşatmak bizim elimizde. Bir telefonu bırakıp bir kapı çalmakla, bir mesaj yerine bir sarılmayla… Çünkü bayram, hatırlamak ve hatırlanmak demektir.