Rize İzlenimleri
Batum gezimden sonra yaklaşık bir günümü de Rize’ye ayırdım. Rize’yi şimdiye kadar gezmemiştim. Öyle ya da böyle denk gelmedi bir türlü daha evvel görmek. Rize nüfus olarak da yerleşim alanı olarak da küçük bir şehir. Sıcaklarda çıkılması hayli mesele olan yokuşları saymazsanız gayet kolaydır gezmesi. Vaktim çok kısıtlı olduğu için birkaç yer gezebilirdim. Öncelikle şehri tepeden görmek için tavsiye üzerine Dağbaşı Dağmaran Tesisleri’ne çıkmanın isabetli olacağını düşündüm. Daha dolmuşa biner binmez Karadenizliler’in meşhur doğallığını fark ediyorsunuz. Daracık yollardan tepeye çıkmak yılların şoförlerine kolay gelebilir ama sağınız uçurumsa ve karşıdan da bir araç daha geliyorsa bu dar yollar biz İç Anadolu insanlarını ziyadesiyle heyecanlandırıbiliyor.
Dağbaşı Dağmaran’dan Rize. (Maren ya da maran küçük evciklere/kulübeye verilen isim)
Bu güzel restoranda en güzel yemeğin kavurma olduğunu söylemişlerdi. Ben de kavurma sipariş ettim. Manzara harikaydı ama vaktim az olduğu için yemekten sonra çay bile içmeden hemen Ziraat Çay Bahçesi ya da Çaykur Botanik Bahçesi’ne geçtim. (Unutmadan ilave edeyim ki, Çay Bahçesi’nin çok yakınında bir pastanede Rize’nin meşhur tatlılarından gayet lezzetli sütlaç yiyebilirsiniz)
Çok güzel bir manzaraya sahip bu bahçede nefis çaylar eşliğinde doyumsuz sohbet yapılabilir.
Rize Çaykur Botanik Bahçesi.
Bahçeye girdikten sonra sizi bir büst karşılıyor. Bu önemli şahsiyet Zihni Derin’dir. Kim bu adam derseniz şöyle demek uygun olacaktır. Türkiye’de çay tarımının başlamasını ve gelişmesini sağlayan ziraat mühendisidir. Zihni
Derin çayın ülkemizde yetiştirilmesine öncülük etmiştir. Rize Kalesi’ni seyredebildiğiniz bu güzel mekândan ayrılmak zor oldu ama vakit dardı. Akşam olmak üzereydi ve kalacak yeri ayarlamamıştım. Öğretmenevinde yer olmayınca başka yerlere baktım. Mevsim itibariyle neredeyse her yer doluydu. Sağ bileğimdeki nükseden ağrı yüzünden yürümek zorlaştı. Nihayet bir otelde yer bulabildim. Odaya çantamı koyup duş aldıktan sonra Rize sokaklarını dolaştım. Şirin bir şehir Rize. İnsanlar hakikaten sıcakkanlı. Yemekleri çok leziz. Özellikle Huzur Lokantası’na muhakkak gidin derim. Kavurması, kuru fasülyesi, muhlaması, sütlacı ve daha birçok yemeğiyle Rize gastronomi konusunda birçok Karadeniz şehrinden ileride. Sabah ilk işim yakınlarda bir yerde oksijen depolamak niyetiyle yolculuktu. Vaktim dar olduğu için tavsiyelere göre hareket edecektim. Kimi Güneysu’yu kimi de Andon’u tavsiye etti. Andon’u hiç duymamıştım. Biraz anlattılar ki, heyecanlanmamak mümkün değildi. Özellikle şifalı suyunu duyunca hemen Andon dolmuşunu buldum.
Suyun tadı çok güzel. Maden suyundan farksız. Doğal bir maden suyu. Mineral oranını bilemiyorum ama lezzeti piyasadaki tüm maden sularından daha güzel.
Su oldukça az akıyor. Daha önce demir bir boruyla akan su asitle birlikte kullanılamaz duruma geldiğinden plastik boruyla değiştirmişler. Birkaç bardaktan sonra acıktığımı hissettim ve Ömer Memişoğlu’nun mekanına vardım.
Delikanlılığa adım atmış oğlu mangalda pirzola pişirse de canım çekmedi! Aklım muhlamadaydı. Oksijeni bırakın hissetmeyi adeta gördüğünüz bir ortamda muhlama yemek tahmin edersiniz ki çok nefis!
Bu güzel sohbetin sonunda Ömer kardeşimizle bir de hatıra fotoğrafı çekinelim dedik. Artık bundan sonra Rize’ye geldiğimde gideceğim banko adreslerden birisi de Memişoğlu Dinlenme Tesisleri olacak.
Hocam insan okurken bile heyecanlanıyor, kalkıp gidesi geliyor…
Kalacak yer var mı ? (Otel, pansiyon vb.)
İyi gezmeler…