Yaşama Dair
Bir yaprak daha koptu takvimden… Bir bahar gününü daha yaşayıp neredeyse yeni güne merhaba demek üzereyiz. Başımızı kaldırıp dertlerden, derslerden, meşguliyetten… Bir de baktık ki; çiçek donanmış ağaçlar, bir de dinledik ki; başka öter olmuş kuşlar. Farkına vardığımız ”baharın geldiği” değil. Bizim onu yeni görmüşlüğümüz. Ondandır şaşkınlığımız…
Öyle bir koşmaca ve telaş içindeyiz ki; bırakın baharın geldiğini, mayısın ortasını bulduğumuzu, çocuklar büyümüş??Evleniyor da davetiyesini alıyorsunuz ve ”nasıl yani”daha dün yeni yeni yürümüyor muydu, düşmesin diye ellerinizle destek olmuyor muydunuz arkasından? Hastaneden geldiğinde toplanıp başına: ”şu da büyüyecek de, okula gidecek de vs.vs”… sayıp gülmediniz miydi ailece… Sonra içinizden bir soru geçiyor, yanıtını bilemediğiniz”: Ben mi yaşlandım o mu büyüyüverdi?”
Bir ezan sesiyle uyanıyoruz… Arkasından bir sela… Yüreğimiz daralarak sonuna dek dikkatle dinliyoruz. Her zaman ve her zaman sonuna dek dikkatle dinlediğimiz selanın ”isim”bölümünü duyamıyoruz. Anlayamıyoruz. Çünkü o kısım duymak istemediğimiz kısım. Sanki hep başkaları ölür gibi geliyor ama bizden de birileri ölüyor. ”Daha akşam birlikteydik”,’ ‘daha çok gençti”… gibi kelimeler dökülüyor dudaklarımızdan…
Birden karar veriyoruz. Ben bakıyorum da burnumun dibindeki ağacımın açtığını, yakınımdaki çocukların büyüdüğünü göremeden yaşlanıyorum. Benim yaşdaşlarım, benden gençler ölüyor. Artık daha farklı bakacağım hayata. Eşimin dostumun , hala yaşamaktayken anamın babamın daha çok yanında zaman geçireceğim. Çocuklara sevgi gösterip onlarla doğaya çıkacağım…
Sonra yine ve yine rutin yaşama dönüyoruz. Tüm karalar unutulmuş, takvim yaprakları bile koparılmayı bekleyerek bir tomar birikmiş ve bahar bitmiş, yaz bitmiş… Tekrar bir yakınımızın davetiyesi, doğum ya da ölüm haberi gelinceye dek, bir çiçek açmasını, kuzu doğmasını fark etmemizle tekrar yeni ”Yaşama dair” kararlar almamıza kadar.