Dolar 32,4375
Euro 34,7411
Altın 2.439,70
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Aksaray 23°C
Hafif Yağmurlu
Aksaray
23°C
Hafif Yağmurlu
Pts 24°C
Sal 21°C
Çar 22°C
Per 20°C

Etiketlerin Dışında Türk Kadını

Etiketlerin Dışında Türk Kadını
Aksaray Anadolu AŞ
4 Mart 2022 11:15

Türk Tarihinin çok eskilere dayanması  ve geriye attığımız her adımda kaynaklarımızın sınırlı olması dolayısıyla yazıma bilinen ilk kadın hükümdar Tomris Hatun ile başlamak istiyorum, çoğunuz duymuştur bu hatun kişisini, mücadelelerini … Tatar Halkının tarihi bir simgesi olan Süyüm Bike Hatunu da duymuş olmalısınız. Şimdilerde savaşın ayak sesleriyle adını sıkça andığımız  Ruslara esir düşmüş Süyüm Bike Hatun’un halkının özgürlüğü için verdiği mücadele de takdire değerdir. Halkı ise o devirlerden günümüze kadar kız çocuklarına onun ismini vererek bir çeşit sadakatlerini göstermiştir.

Peki yukarıda verdiğim birkaç isimle mücadeleci ruhlu vatan sevgisi ve hürriyeti için ömrünü adamış kadınlar bir yana dursun kadın yalnızca kadın olduğu için ; dünyaya kadın olarak geldiği için ötekileştirilmeden, aşağılanmadan  başta yaşama hakkı olmak üzere diğer tüm haklara tek bir talep olmadan sahip olması gerekmez mi ?  Bahsi geçen çağda kadın, ata binerek, silah kullanarak, savaşabilme gücü ile de erkek cinsinden insan olarak hiçbir farkı olmadığını ortaya koyuyordu.  Açıkçası Eski Türklerde ve Orta Asya’da kadın- erkek eşitliğinden bahseden çok fazla kaynak vardır. Örneğin,  Emirnameler :‘‘Hakan ve Hatun buyuruyor ki: ’’ şeklinde çıkarılırdı (Kurnaz, 1992; Daver, 1970). Kadınlar hükümdar, kale muhafızı, vali, sefir olabilirdi (Gökalp, 1990).

Eski Türklerde kadına yönelik mal ortaklığı velayet hakkı gibi haklar da bu yönüyle  21.yy.da tanınmış olan haklara benzerliğiyle şaşırtıyor ve bana kalırsa yine İslamiyet’in kabulünden önceki Türklerde tek eşlilik durumu da aynı dönemde yaşamış diğer kültürlere kıyasla hatta yüzyıllar sonrasına kıyasla kadına verilen değer ve saygının göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Ben asla İslamiyet’in kabulünden sonra yozlaşma, bağnaz düşüncelerin baskın bir şekilde Türkleri etkilemesi şeklinde cümleler kurmayacağım. İslam doğru yorumlandığında kadına verdiği değeri açık bir şekilde görebiliriz. Nasıl mı? Türk mutasavvıf Ahmet Yesevi  bundan yüzlerce yıl önce kadın erkek eşitliğine yönelik yaklaşımıyla UNESCO’nun bu noktada  sembolü olmuştur. Ahmet Yesevi anlayışında kadın-erkek işte, üretimde, mecliste, dergahta birliktedir.

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinin ardından yayınladığı ‘Zevce-i  Taalluk’ adlı fermanı Osmanlı Devletinde Kadın Haklarına yönelik önemli belgelerdendir. Fatih Sultan Mehmet, o çağ için değerlendirildiğinde insanı hayrete düşüren sosyal devlet anlayışıyla; İstanbul’da kadın intiharlarının sayısının artışını tespit ettikten sonra kadına yönelik şiddetin son bulması ve kadınların korunabilmesi içün sığınma evlerini oluşturuyor.

Günümüze yaklaştıkça, Fransız İhtilali’nin tüm dünyayı etkisi altına aldığı zamanlarda kadınlarda oluşan bilinç ve ardından Tanzimat Dönemi, kadın erkek ayrımının son bulması için kadının gerek haklarında gerekse statüsünde gelişmeler meydana getirmiştir. Açıkçası Osmanlıda nüfus sayımında kadınlarının sayılmaması her ne sebeple olursa olsun, kim ne izah geliştirirse geliştirsin aklıma geldikçe boğazımı düğümlüyor kaldı ki bunun ne kadına ne insana yaraşır bir eylem olduğunu da bir özeleştiri olarak belirtmek istiyorum.

Meşrutiyet Döneminde gazete ve dergilerle insanlara erişimin kolaylığı kadınların birlikte hareket edebilmesine imkan  sağlamış çeşitli derneklerle kadınlar da adeta biz de varız haklarımız özgürlüğümüz düşüncelerimiz ile tam olarak buradayız demiş ve tabir i caizse İlhak ı hak yoluna gitmişlerdir.

Mütercime- i Meram dediğimde birçok insanın bilemediği ama 50 TL’lik banknotlarda bulunduğunu söylediğimde herkesin tanıdığı bir isim olarak karşımıza çıkıyor Fatma Aliye. Bahsi geçen takma adıyla yazılar yazan ve ilk kadın yazar olarak tanıdığımız Fatma Aliye devrin önemli kadın hakları savunucularındandır. Kız kardeşi ile Şefkat-i Nisvan Derneği’ni (Kadınları Himaye Derneği) kuran Fatma Aliye, burada kadınların eğitimini destekleyip kadınları ekonomiye katkı sağlaması için teşvik etmiştir.

Buraya kadar gelmişken Nezihe Muhittin’den bahsetmemek olmaz.  Kendisi  Kadınlar Halk Fırkasının kurucusudur. Nezihe Muhittin’in yaptığı tanıma göre Kadınlar Halk Fırkası,  kadınların siyasi, ekonomik ve toplumsal haklarını elde etmesi için çalışan,  cumhuriyet rejiminin gölgesinde meclis kürsüsünde bu hakları savunan, kadınların toplum içindeki statüsünü yükseltmek için çalışan, siyasi bir cemiyettir (Zihnioğlu,2003).  Halide Edip, Teali Nisvan Cemiyeti yani Kadınların Durumunu Yükseltme Cemiyeti adında bir dernek kurmuştur.

Öncelikle sosyal alanda, eğitim alanında sonrasında siyasi alanda kadına tanınan haklar aslına bakarsanız başta  önder Mustafa Kemal olmak üzere sonrasında mücadeleyi asla bırakmayan kadınlara minnet borcumuzu da gözler önüne seriyor. Şöyle ki kadın, bu haklara sahip olamamanın getirdiği zorluklar karşısında bir bilinç sahibiyken ;  Atatürk tamamen bir empatiyle çağdaş hatta ileri görüşlülüğü sayesinde diğer milletlerdeki kadınlardan önce eriştiğimiz  siyasi, sosyal ve diğer tüm alanlardaki hakları bizlere kazandırmıştır. Atatürk, Türk kadınına öylesine güvenmiştir ki Kıyafet İnkılabıyla erkekler için birtakım düzenlemeler getirirken Türk Kadınının kendisinin zaten çağa ve cumhuriyete ayak uydurmasından bir an bile şüphe etmemiştir ve bu konuda bir girişimi olmamıştır.

1926 tarihli Medeni Kanun, Türk kadınına, aile ve toplum hayatında birçok hak sağlamıştır.  1924 tarihinde kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kadınlar, eğitimde erkeklerle eşit bir statü elde etmiştir. 1930 yılından itibaren kadın doktorlar görev yapmaya başlamıştır.1936 yılında yürürlüğe giren İş Kanunu, kadınların çalışma hayatına düzenleme getirmiştir.  1930 tarihli Belediye Kanunu ile kadınlara, belediye meclislerine üye seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.  Kadınlar, bu hakkı 1934 yılından itibaren kullanmaya başlamışladır.

Son olarak 1928 yılında Türk kadınının görev almadığı avukatlık mesleğine kadınlar da katılmıştır. Yani insanlığın başından beri var olan hak kavramı , onunla birlikte türeyip  zorunlu kavramlardan biri olan ve çok eskiye dayanan bu mesleği yani mesleğimi yapma hakkı Türk Kadınına tam 94 yıl önce verilmiştir. İlk kadın avukatlarımızdan Ankara Barosuna kaydolan Süreyya Ağaoğlu; İstanbul Barosuna kaydolan ilk kadın avukat da Fatma Beyhan Hanım’dır.

Şu anda hemen hemen tüm illerde kadın avukat sayısı erkek avukat sayısını geçmiş durumdadır. Adalet kavramı kadın perspektifi  ile daha verimli hale gelmiş, kadınlar diğer tüm alanlarda da kendini hissettirmişlerdir. Yani kadına tanınan haklar tadını biraz da onu sonuna kadar değerlendiren kadınlardan almıştır.

KAYNAKÇA
Daver, Bülent.(1970). Kadınların Siyasal Hakları. AÜSBFD. 23, 121-130.
Gökalp, Z.(1990). Türkçülüğün Esasları. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları
Kurnaz, Şefika. (1992).Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839-1923).Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Zihnioğlu, Yaprak.(2003).Kadınsız İnkılap, Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası,Kadın Birliği, İstanbul:2003 Ekim.

Aksaray Barosu Kadın Hakları Komisyonu Üyesi
Av. Seçil Sevgi

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.